KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

4-NISA SURESI (176 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Nisa Suresi 48  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 4/48
4-NISA SURESI - 48. AYET    Medine
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرَىٰ إِثْمًا عَظِيمًا -48
İnnellahe la yağfiru eyyüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa´ ve mey yüşrik billahi fe kadiftera ismen azıyma
4-Nisa Suresi 48. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Şüphe yok ki Allah Teâlâ, zât-ı ulûhiyetine şerik ittihaz edilmesini yarlığamaz. Onun dûnunda olanı da dilediği kimse için yarlığar ve her kim Allah Teâlâ´ya şerik koşarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftirada bulunmuş olur.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Şüphe yok ki, Allah Teâlâ Yüce zatına ortak koşulmasını yari ı gam az. Onun ötesinde olanı da dilediği kimse için yari iğ ar ve her kim Allah Teâlâ'ya ortak koşarsa muhakkak pek büyük bir gü-nah ile iftirada bulunmuş olur.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime, Cenâb-ı Hak'kın yüce zatına ortak koşan, yani şirk ve küfr içinde ölen kimseleri asla affetmeyeceğini ve şirk ve küfrün dışındaki günahları işlemiş olanlardan ise dilediğini affedeceğini ve dilediğini bir müddet azaba uğratacağını şöylece göstermektedir. (Şüphe yok ki,) muhakkak bir hükmü ilâhîdir ki, (Allah Teâlâ Yüce zatın) kendisinin varlığına, birliğine, yaratıcılığına, mabut I uğun a, ezelî ve ebedî olduğuna ve dinî hükümlerine ait herhangi hususta (ortak koşulmasını) böyle küfr ve şirkte bulunulması en büyük bir cinayet ve dalâlet olduğundan, (yari ı gam az) sahibini af ve bağışa nail buyurmaz. Bunların sahipleri ebedî olarak cehennemde hal ip azap çekeceklerdir, (onun) böyle şirk ve küfrün (ötesinde olanı da) küçük ve büyük kabilinden olup küfrü gerektirmeyen herhangi günahı da kullarından (dilediği kimse için) tövbekar olsun olmasın (yari iğ ar) affeder ve örter. Bu, bir ilâhî vaaddır ki, herhalde tehakkuk edecektir. (Ve her kim Allah Teâlâ'ya ortak koşarsa) Hak Tealâ Hazretlerini inkâr eder veya başka mabutların, yaratıcıların da varlığına inanırsa veyahut Cenab'ı Hak'kın umuma yönelik dinî hükümlerini kabul etmeyip red ve inkâra cür'et gösterip küfre düşerse (muhakkak pek büyük bir günah ile) öyle bütün günahların üstünde olarak işlemiş olduğu bir inkâr ile, bir fikrî dalâlet ile Cenab'ı Hak'kın mukaddes zatına karşı sözlü olarak veya fiilen (iftirada bulunmuş olur) artık böyle bir dalâlet ve cinayetin cezası da ebedîdir, af ve bağışlanmaya lâyık değildir. Bu husustaki ilâhî tehdit de kat'î olduğundan artık onların haklarında af ve bağışlama asla düşünülemez. § Şirk lügatte ortaklık, birlikte olmak demektir. Şerik de, ortak manasınadır ki, çoğulu: Şürekâdır. Şer'an şirk; küfr ve inkârdan -ki bundan Allah'a sığınırız- Cenab'ı Hak'ka ortak koşmaktan, Hak Tealâ'nın hâşâ benzeri ortağı var demekten ibarettir. Küfr de lügatte örtmek, örtbas eylemekten, onun ilâhî nimetlerini, dinî hükümlerini, inkâra cür'et etmekten ibarettir. Küfür sıfatını taşıyana da "kâfir" denir. Çoğulu: Küf far, kefere ve kâfirdir. Küfran da örtmek, nimeti inkâr eylemek manasınadır. Meselâ: Cenab'ı Hak'ki inkâr eden veya ona ortak koşan kimse kâfir olacağı gibi ilâhî nimetleri örten ve inkâr eden, kısaca bütün insanlık için bir hidâyet rehberi olan Son Peygamber Hazretlerini ve ona nazil olmuş olan Kur'an'ı Kerim'i inkâr eden herhangi bir şahıs da bu muazzam nimet ve lütfü örtbas etmiş nimete nankörlükte bulunmuş, olacağından kâfir, müşrik adını, vasfını hak etmiş olur. Şirk, dört türlüdür. Birincisi: Cenab'ı Hak'ka i I âh I ıkt a ortak koşmak suretiyle olur. İkincisi: Hak Teâlâ'ya varlığınız zorunlu olması bakımından ortak koşulması itibariyledir. Üçüncüsü: Kâinatın yaratılması ve idare edilmesi bakımından ortak koşmak şeklinde olur. Dördüncüsü de: C en ab' ı Hak'ka ibadet ve itaat hususunda başkalarını ortak koşmak suretiyle olur. Yalnız seneviyye denilen taife, Cenâb-ı Hak'ka ilâhlığı, varlığının zorunlu olması, ve kudret ve hikmeti itibariyle ortak koşmuşlardır. Çünki bunlar iki i I âh lığın varlığına inanırlar. Birisine "hayır yaratıcısı" derler. Diğerine de bir sefih mabuddıır. Şerri vücuda getirir diye inanırlar. Birincisine: "yezdân" ikincisine de "ah rem en" adını verirler ki, bu ikincisi iddialarına göre şeytandan ibarettir. Allah Teâlâ'ya ibadet ve kâinatı idare etmek bakımından ortak koşanlar ise pek çoktur. Yıldızlara tapanlar, yıldızları birer âlemi idare edici sananlar bu cümledendir. Bunların bir kısmı, bu yıldızları bu dünyanın birer idare edicisi sayar, onlara ibadet etmeği bir vecibe bilirler. Diğer bir kısmı ise Cenâb-ı Hak'ki tamamen inkâr eder, semalar! Ve yıldızları birer varlığı zorunlu ve yok olması imkânsız varlık sayarlar. Bunlar: "Dehriyyıın" denilen aşırı kâfirlerden bulunmaktadırlar. Diğer bir kısım kimseler de Allah Teâlâyı tasdik etmekle beraber putlara, heykellere veya kendi büyüklerine, meselâ bilginlere ve Hz. Mesihe ibadette bulunurlar puta tapanlar da bu cümledendir. Netice olarak: Cenab'ı Hak küfr ve şirk ehlini asla af f etmiyecektir. Bu, birçok âyetler ile sabittir. Küfr ve şirk, bir yoğun perdedir ki, imân nurunun kalbe ulaşmasına mâni olur. Küfr ve şirk, insanlık aklının düşebileceği en son noktadır. Bütün diğer rezaletler bundan doğar. Bu, bütün fertleri de cemaatı da manen mahveyler. Bir kere düşünmeli!. Bir kimse ki, bu kâinatın genişlik ve büyüklüğünü görür, bir kimse ki, hiçbir zerrenin boş yere yaratılmamış olduğunu anlar, bununla beraber taşlara, heykellere veya kendisi gibi âciz fâni insanlara tapar durursa, bunları o muazzam kâinatın yaratıcısına ortak koşarsa artık onun manen, ruhen ne dereceye kadar düşmüş olduğu görünmez mi? Hele insan şeklinde olup hayvanlardan bile aşağı bir yaratılışta olan o bir kısım inkarcılar ki; onlar bu mu azam kâinatın Yüce Yaratıcısını büsbütün inkâr ediyorlar, hayalî bir tabiata tapınıyorlar, bütün varlıkların kendi kendine var olduğuna inanıyorlar. Artık bunların bu sonradan yaratılmış, fâni varlıkları birer yaratıcı tanımış, bu cihetle bunları bilmeksizin kâinatın yaratıcısına ortak koşmuş, ne kadar karanlık bir düşünce içinde kalmış odııkları apaçık görülmüyor mu? Ya o diğer bir kısım insanlar ki, onlar görünüşte Cenâb-ı Hak'kın varlığına inanıyorlar, bununla beraber o Yüce Yaratıcıya mahsus olan yaratıcılık ve m ab ıı diyet sıfatını yaratılmışlardan bazılarına da isnat ediyorlar, meselâ: Kendi âlim ve ruhbanlarını Allah'tan başka rab ediniyorlar. Hz. Mesihe rablık sıfatı isnat ediyor, Allah'ın oğlu diye tapıyorlar, bununla beraber de birçok ilâhî hükümleri bir kısım Yüce peygamberleri inkârda bulunuyorlar, özellikle binlerce deliller ile, mucizeler ile peygamberlik ve ri s al et i sabit olan son peygamberi ve ona nazil olup bir ebedî mucize olan Kıır'an'ı Kerim'in ilâhî bir kitap olduğunu tasdik etmiyorlar. Artık bu gibi kimseler de küfür ve şike düşmüş, ebedî şekilde ilâhî azabı haketmiş olmazlar mı Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tekilâha kulluk etmeleri emrolıındıı. Ondan başka Allah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeyden uzaktır. (Tevbe, 9/31) âyeti kerimesi bunların da küfr ve şirke düşmüş olduklarını bildirmektedir. Sözün özü: Cenâb-ı Hak'ka sözle, fiilen hükmen ortak koşanlar, daha dünyada iken tövbe edip ve af dileyip inançlarını düzelt m edikçe ebedî azaba uğrayacaklardır. Hz. Ömer'den rivayet olduğuna =Ey kendi nefisleri aleyhine haddi a;an kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. (Zümer, 39/53) âyetikerimesi nazil olunca: "Ya Rasülüllah şirk ne olacak." diye sormuşlar, onun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuş, şirkten, yani küfürden başka bir kısım günahların hakkında Allah'ın bağışlamasının tecelli edeceğini bildirmiştir. Diğer bir rivayete göre de bu mübarek âyet. Vahşi bini Harb ile arkadaşları hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki: Vahşi, Hz. Hamza'yı şehit etmiş. Mekke'i Mükerreme'ye dönünce pişman olmuş, arkadaşlariyle beraber Rasülü Ekrem'e bir mektupla müracaat ederek: "biz müslüman olmak istiyoruz. Fakat biz müşrik bulunuyorduk, bir takım büyük günahları işledik, bunlar bizim isîâmiyetimizin kabulüne mâni olur mu?." diye sormuşlar. Bunun üzerine: Ancak t evi) e ve imân edip iyi davranışta bulunanlar başkadır. (Fıırkan, 25/70) âyeti kerimesi nazil olmuş, bunun üzerine Vahşi ile arkadaşları tekrar müracaat ederek "biz imân edeceğiz, fakat salih amellerde devam edebileceğimize emin olamıyoruz." demişler. Bunun üzerine de işbu kırk sekizinci âyeti kerime nazil olmuş, şirk ve küfrün dışında günahları Cenab'ı Hak'kın dilediği kulları hakkında affedip örteceği beyan buyurulmuş. Vahşi ile arkadaşları d a t evb eve isti ğf ar edip I s I âm ş eref i ne n âi I o I m ıı ş I ard ı r.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014