KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

4-NISA SURESI (176 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Nisa Suresi 102  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 4/102
4-NISA SURESI - 102. AYET    Medine
وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا -102
Ve iza künte fıhim fe ekamte lehümüs salate feltekum taifetüm minhüm meake vel ye´huzu eslihatehümv fe iza secedu felyekunu miv veraikümv velte´ti taifetün uhra lem yüsallu fel yüsallu meake vel ye´huzu hızrahüm ve eslihatehüm veddellezıne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm fe yemılune aleyküm meyletev vahıdehv ve la cünüha aleyküm in kane bi küm ezem mim metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm ve huzu hızrakümv innellahe eadde lil kafirıne azabem mühına
4-Nisa Suresi 102. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Sen içlerinde olup da onlarla namaz kıldıracağın zaman onlardan bir zümre seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da alıversinler. Bunlar secde edince arka tarafınızda bulunsunlar ve namazı kılmamış olan diğer bir zümre de gelsin, seninle beraber namazı kılsın ve ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını da alıversinler. Kâfir olan kimseler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil bulunâsınız da sizin üzerinize bir baskın ile baskında bulunuversinler. Ve eğer size yağmurdan bir eziyet var ise veya siz hasta bulunmuş iseniz silâhlarınızı bırakmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur. Ve ihtiyat tedbirinizi alınız, şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirler için hakaret bahşolan bir azab hazırlamıştır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldıracağın zaman on-lardan bir grup seninle beraber namaza dursun, silahlarını da alıversinler. Bunlar secde edince arka tarafınızda bulunsunlar, ve namazı kılmamış olan diğer bir zümre de gelsin seninle beraber namazı kılsın ve ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını da alıversinler. Kâfir olan kimseler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil bıılıınasınız da sizin üzerinize bir baskın ile baskında bıılıınııversinler. Ve eğer size yağmurdan bir eziyet var ise veya siz hasta bulunmuş iseniz silâhlarınızı bırakmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur. Ve ihtiyat tedbirinizi alınız, şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirler için küçültücü olan bir azab hazırlamıştır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime, düşmanla karşı karşıya bulunan İslâm mücahitlerinin farz namazlarını ne şekilde kılabileceklerini ve düşmanlara karşı herhalde ihtiyatlı bulunmanın lüzumunu göstermektedir. Şöyle ki: Habibim!, (sen) mücahid erlerin (içlerinde olup da) düşmandan çekinmekte bulunduğunuz halde (onlara) o mücahitlere (namaz kıldıracağın zaman onlardan) bir grup beklesin diğer (bir grup seninle beraber namaza dursun) ve bu grup (silahlarını da alıversinler) ihtiyaten yanlarında bulundursunlar, (bunlar secde edince) böyle seninle bir rekâtı tamamlayınca (arka tarafınızda bulunsunlar) bunlar düşmana karşı dıırııversinler (ve namazı kılmamış) düşmana karşı durmakta bulunmuş (olan diğer bir grup da gelsin, seninle beraber) kalan (namazı kılsın ve) bu grup (ihtiat tedbirlerini ve silahlarını da alıversinler) çünkü bu halde İslâm erlerinin ibadetle meşgul olduğuna düşmanların bakışları daha fazla dönmüş olabilir, (kâfir olanlar arzu ederler ki) Temennide bulunurlar ki, (siz) ey müslüman erleri, namaz ile meşgul olduğunuz zaman (silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil bıılıınasınız da sizin üzerinize) ansızın (bir baskın ile baskında bıılıınııversinler) sizin hayatınıza kasdetsinler, sizin mallarınızı, silâhlarınızı elde ediversinler. Bununla beraber Cenâb-ı Hak, müslümanlar hakkında merhametlidir, kerem sahibidir, onlara her hususta genişlik ve kolaylık göstermektedir, (ve) kısaca (eğer size yağmurdan bir eziyet var ise) silâhlarınızın ıslanmasından, ağırlaşmasından korkuyorsanız (veya siz hasta bulunmuş iseniz) silâhlarınızı yüklenmeniz hastalığınızın artmasına sebep olabilecek ise (silâhlarınızı) yanınıza almayıp da münasib bir yerde (bırakmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur) bundan dolayı mesul olmazsınız, (ve) bununla birlikte siz yine mümkün olan (ihtiyat tedbirinizi alınız) tâ ki, düşmanlarınız üzerinize anî bir hücumda bulunacak olmasınlar. Fakat onların herhalde hücum edebileceklerini, galip gelecekleri vehmine de düşmeyiniz. (Şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirler için t öldürülmeleri, esir alınmaları, mallarının yağmaya uğraması gibi (küçültücü) zillete düşürücü (bir azab) bir ezilmişlik, bir mağlûbiyet (hazırlamıştır) onlar herhalde lâyık oldukları cezalara kavuşacaklardır. Elverir ki, müslümanlar, dinlerinin yüce emirleri çerçevesinde yaşasınlar. Nitekim saadet döneminde İslâm kuvvetleri az bir zaman içinde düşmanlarını mağlûbiyetlere uğratmış, onların yurtlarını ellerinden almış onları zelil bir durumda bırakmışlardır. Rivayete göre Rasûlü Ekrem Efendimiz, Benî muharip ve Benî Anmar kabilelerine karşı savaşa çıkmıştı, bunlardan kimseyi göremediler. İslâm erleri silahlarını bırakıverdi I er. Peygamber Efendimiz, tuvalet ihtiyacı için bir derenin öbür tarafına geçmişti, o esnada şiddetli yağmurlar yağdı, seller vücııde geldi. Hz. Peygamber, bir ağaç altında dıımp sellerin kesilmesini bekliyordu. Beni mııharibden "Gavres" adındaki bir şahıs cıkagelmiş, elindeki kılına göstererek: Ya Mııhammed -Aleyhisselâm- seni şimdi bundan kim kurtaracak, demiş. Yüce Peygamber: Allah Teâlâ kurtarır, demiş ve Ey Allah'ım!. Gavres bin Haris hakkında dilediğin ile benim için yeterli ol, diye duada bulunmuş. Bunun üzerine Gavres titremeye tutularak elinden kılıcı düşmüştü. Rasûlü Ekrem Hazretleri kılıcı mübarek eline almış, ey Gavres şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?. Diye buyurmuş, Gavres de: Hic kimse kurtaramaz, demişti. Rasûlü Ekrem Hazretleri: Ey Gavres müslüman ol, kılıcını sana vereyim, diye buyurmuş, Gavres de: "Ben müslüman olmam, fakat sana da kas d et m em ve senin aleyhinde bir kimseye de yardımda bulunmam demekle Hz. Peygamber kılıcı Gavres e iade buyurmuştu. Gavres de "elbette sen benden hayırlısın" demiş ve gidip bu hadiseyi kavmine anlatmış, onlardan bir kısmı bu olağanüstü hâdiseden dolayı İslâmiyet'i kabul eylemiştir. Rasûlü Ekrem de eshabı kiramının yanına dönerek bu hadiseyi onlara haber vermiştir, İşte bu âyeti kerime, bu hâdise üzerine nazil olmuş, düşmanlara karşı daima ihtiyatlı bulunmayı ihtar buyurmuştur. § S el ât ı havftan maksat: Düşmana veya sel veya yangın veya büyük bir canavar gibi bir tehlike karşısında bulunan bir İslâm cemâatinin kendilerini idare eden yöneticinin ve başka muhterem bir imamın arkasında farz bir namazı nöbetle kılmalarıdır. Şöyle ki: Bu cemaattan bir grup o tehlike karşısında durur, bir grup da o imama uyar, arkasında iki rekat 11 bir namazın bir rekatını, üc rekat 11 bir namazın da iki rekatını ve seferî hükmünde değilseler dört rekat 11 bir namazın da yine iki rekatını İmam ile beraber kılar, birinci oturuşta teşehhütten sonra o grup, meselâ düşman cebhesine gider, diğer grup gelerek imama uyar onunla beraber kalan namazı kılar. Teşehhüdden sonra tekrar cepheye gider, İmam kendi başına selâm verir, namazdan çıkar, birinci grup döner gelir, namazını kıraat siz olarak tamamlar, selâm verir, cepheye gider, bu zümre lâhik hükmünde bulunduğundan kendisine Kur'an okumak lâzım gelmez. Sonra ikinci grup gelir, namazını Kur'an okuyarak tamamlayıp cepheye tekrar döner, bu grup ise mesbuk hükmünde bulunduğundan kendisine Kur'an okumak lâzım gelir. Rasûlü Ekrem Hazretleri Zatürrika, Batni Nahle, Asfan, Zikarede vak'alarında bu korku namazını kıldırmıştır. Sonra ashabı kiram da mecusiler ile yaptıkları savaşlarda bu namazı kıldırmışlardır. Korku namazı. İmamı Azam ile İmam Mııhammed'e göre bugün caizdir. Eğer İslâm erleri bir muhterem zatın arkasında namaz kılmayı arzu ederlerse bu suretle namaz kılabilirler. Fakat İmam Yusuf'a göre bu cevaz, saadet zamanına mahsus bulunmuştur. Bununla beraber korku namazı hususunda daha başka müsaadelerde vardır. Şöyle ki: Pek korkunç bir savaş ve saire halinde İslâm erlerinin korkuları artarsa ve binmiş oldukları hayvanlardan yere inmelerinden âciz bulunurlarsa her er binmiş olduğu hayvan üzerinde imkânı olduğu tarafa doğru ima ile namazını kılar, bu da mümkün değilse namazlarını ertelerler. Nitekim Hendek savaşında birkaç vakit namaz kazaya bırakılmıştı.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014