11-Hud Suresi 7. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ve O, O´dur ki (o Hâlik-ı Azîm´dir ki) gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır ve O´nun Arş´ı su üzerinde idi. Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan için (yaratmıştır). Ve eğer sen desen ki: «Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir.» Elbette ki kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Bu bir apaçık büyüden başka değildir.» |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ve o, o'dur ki -o Yüce Yaratıcıdır ki- gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır ve onun arşı su üzerinde idi. Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihanı için -yaratmıştır- ve eğer sen desen ki: Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir. Elbette ki, kâfir olanlar diyeceklerdir ki: Bu bir apaçık büyüden başka birsey değildir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu mübarek âyetler de Cenâb-ı Hak'kın bu âlemi ne şekilde ve ne gibi hikmetlerden dolayı yaratmış olduğunu bildiriyor ve ilâhî dinin bir takım haberlerini güzel bir terbiyeden mahrum olanların ne gibi yanlış alaycı bir kanaatle karşılayacak olduklarını haber veriyor ve böyle kimselere yönelecek ilâhî azabın kendilerinden asla bertaraf edilemiyeceğini ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve o, o'dur ki) O bütün âlemlerin durumunu hakkıyla bilen O Yüce Yaratıcıdır ki (gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır) yani: Üstümüzdeki gök tabakalarını ve ikametgâhımız olan yer küresini bildiğimiz dünyevî günlerin altısına eşit bir vakti içinde meydana getirmiştir. Şöyle ki: Gökler iki günde, yeryüzünü de iki günde, ve yeryüzündeki canlılar, bitkiler vesaireyi de iki günde yaratmıştır ki, tamamı altı günden ibarettir. Yani: Onları o kadar bir müddet içinde varlık sahasına getirmiştir. Gerçekte Cenâb-ı Hak, bütün kâinatı bir anda da yaratmaya inanıyoruz ki kaadirdir. Fakat birçok hikmetlerden dolayı böyle bir müddet içinde yaratmıştır. Gökler, çeşitli tabakalara ayrıldığı ve daha yüce bir mahiyette bulunduğu için çoğul sigasiyle öncelikli olarak zikredilmiştir. Yer ise çeşitli tabakaları, kıtaları içine alsa da mahiyetleri aynı gibi olup gökler kadar bir yüksekliye sahip bulunmadığından tekil sigasiyle göklerden sonra zikredilmiştir.
Ars ve gökler hakkında A'raf ve Yunus Sürelerine de bakınız!.
(Ve onun) o Ezelî Yaratıcının (arşı su üzerinde idi) yani: Göklerden ve yerden evvel Hak Teâlâ suları yaratmış, suların üstünde de ars adındaki pek yüce bir makamı
meydana getirmiştir. Arsın su üzerinde olması, ona bitişik olmasını icabetmez. Nitekim "yerin üzerinde gök vardır" denilir ki, bununla göğün yere bitişik olduğu kasdedilmez, belki yerin üstünde bulunduğu söylenilmiş olur. Maamafih tefsirlerde deniliyor ki: Bundan maksat, arsın altında sudan başka bir s*v olmadığını beyandır.
Gerek aralarında bir açıklık bulunmuş olsun ve gerek ars tamamen suyun kütlesi üzerine bitişik bulunsun aralarında fark yoktur. Allah'ın kudretine göre her ikisi görünüşte mümkündür. Şu da bilinmektedir ki: Cenâb-ı Hak'kın yaratmış olduğu su, her hayat sahibi şeyin aslıdır. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de = Biz her canlı şeyi sudan yarattık… (Enbiya, 21/30) buyurulmuştur.Bu yedinci âyeti kerime de şöyle bir işaret de vardır ki: Allah'ın arşı, bütün göklerden vesaireden daha büyük olduğu halde ilâhî kudret ile su üzerinde durabiliyordu. Artık bunu böyle harikulade bir şekilde yaratmış olan Kâinatın Yaratıcısı herşeye kadir olmaz mı? Bu dünyaları mahvedip başka âlemler meydana getirmeğe yüce kudreti fazlasiyle yetmez mi? İnanıyoruz eder. O hikmet sahibi mabudun her yarattığı eseri bir nice hikmetleri ve faydaları içermektedir. Kısacası bu gökleri ve yeri ve üzerindeki mahlûkatı yaratması da. Ey insanlar!. (Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan içindir) Gerçekte Cenâb-ı Hak, kullarının bütün kanaatlarını, amellerini daha meydana gelmeden evvel de bilicidir, ancak ilâhî adaletinin ortaya çıkması için ve hiçbir kimsenin bir mazeret ileri sürmesine meydan kalmaması için onları bir imtihana tâbi tutmuştur, bu suretle hangi kulun kulluk vazifelerini yerine getirip getirmediği meydana çıkacak, bu suretle hakkında ilâhî delil tamam bulunmuş olacak, vazifelerini yapanlar sevaplara ulaşacaklar, yapmayanlar da cezalara uğrayacaklardır. (Ve) Ey Rasûlü Ekrem (eğer sen) insanlara hitaben (desen ki: Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir) bütün bu kâinatı böyle yoktan var etmiş olan Yüce Yaratıcı, sizlere ölümünüzden sonra yine hayat verecektir, sizleri başka bir âleme sevkeyleyecektir, diye kendilerini haberdar eylesen (elbetteki) onların içlerinden (kâfîr olanlar) bu ilâhî kudreti takdir edemeyip (diyeceklerdir ki, bu) senin bu söylediğin söz veya bunu haber veren Kur'an (apaçık bir büyüden başka bir şey değildir) bu asılsız bir haberdir, bizleri büyülemek için bir sihir muamelesi demektir. İşte kâfir, ve ilâhî kudreti düşünmeden gafil olanlar, böyle hakikatları inkâr ederek bâtıl isnatlarda bulunurlar. O kâfirler. Yüce Peygamberin hakikatin ta kendisi olan haberlerini yalanlar dururlar. İşte bir misâl daha!.
|