KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

6-EN'AM SURESI (165 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali En'am Suresi 103  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 6/103
6-EN'AM SURESI - 103. AYET    Mekke
لَا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ ۖ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ -103
La tüdrikühül ebsaru ve hüve yüdrikül ebsar ve hüvel latıyfül habır
6-En'am Suresi 103. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Gözler O´nu (görüp) idrak edemez. O ise bütün gözleri idrak eder. Ve O latîftir, habîrdir.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Gözler onu- görüp- idrâk edemez. O ise bütün gözleri idrâk eder. Ve eşyayı pek iyi bilen, herşeyden haberdardır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bütün kâinatın ezelî yaratıcısı olan Allah Teâlâ öyle bir yüce mabuddur ki: (Gözler) Yani: Göz sahipleri (onu görüp idrâk edemez.) Mahlûklarının fanî gözleri o Yüce Yaratıcıya erişemez, onu tam bir idrakle görmez. Bu, insanlığın güç ve kabiliyetinin dışındadır. (O) İlim ve hikmet sahibi yaratıcı (ise bütün gözleri) bütün mahlûkâtını tamamiyle görür, ilmen kuşatır, çünki o'na hiç bir şey gizli kalamaz, (ve o) Yüce Mâbud, (lâtiftir) cisim olmaktan uzaktır, pek kutsî bir nurdur. Artık o'nu gözler nasıl tam anlamıyle görüp idrâk edebilir?. Fakat o, (habirdir.) bütün mahlûkâtının varlıklarından, gizli ve açık hal ve tavırlarından haberdardır. Bunların hepsini de tam manâsiyle görür, bilir. § Lâtif, lügatte rakik, yani ince yumuşak manasınadır. Zıt anlamlısı: Kesiftir, (kaba, yoğun) Bu mânâ, Allah hakkında, mümkün değildir. Cenâb-ı Hak'kın lâtif ismine sahip bulunması, çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Şöyle ki: Hak Teâlâ'nın bütün yaptığı işler lâtiftir. Nitekim insanları ve diğer birçok hayat sahibi mahluklar! Ufak, ince zerrelerden, cüzlerden meydana gelen harika bir halde yaratmıştır, kendilerinde büyük bir zerâf et tecelli etmiştir. Ve Hak Teâlâ mahlûkatına acıma, merhamet etme, lütfetme ve nîmet verme hususunda lâtiftir, gayet letafet sahibidir. Ve yine Cenâb-ı Hak, kulları hakkında lâtiftir, lütuf sahibidir, onları itaatlarından dolayı sevaba nail buyurur, onların âsilerine de tövbe etmelerini emrederek haklarında ilâhî merhametini gösterir. Ve yine o kerem sahibi yaratıcı, kullarına güçlerinin üstünde bir şey emretmez, ve onlara hak ettiklerinin üstünde lütuf ve ihsanda bulunur, İşte kâinatı yaratanın lâtif olması, bu gibi yüce lütuflarından dolayıdır. § İdrâk lâfzı da herşeyin mahiyetini, hakikatini kavramak tamamiyle bilmek demektir. Binaenaleyh bu âyeti kerimede nefy'edilen idrakten maksat, Cenâb-ı Hak'kın tek olan varlığını tam bir idrakle görüp tamamen anlamaktır ki, bu hiçbir mahlûk için mümkün değildir. Bütün kâinatın Yüce yaratıcısını o kadar azamet ve kudretiyle beraber tamamiyle görüp anlayabilmeğe kimin gücü kâfi gelebilir?. Fakat tek olan varlığını bu dünyada bir tecelli neticesi olarak bir hadde kadar görmek, insanlık için mümkündür. Bundan dolayıdır ki, Hz. Musa böyle bir rû'yeti (görmeyi) temenni etmişti. Cenâb-ı Hak da bu rû'yeti haddizatında mümkün olan bir hadisenin meydana gelmesine bağlamıştı ki, o da dağın yerinde sebat edip kalabilmesi idi. Maamafih bu rû'yeti dünyada kimseye nasip olmamıştır. Yalnız Rasûlü Ekrem Efendimiz Mi'rac gecesi böyle bir rû'yete nail olmuştu. Nitekim: Andolsun onu, Sidretü'l-müntehânı yanında önceden bir defa daha görmüştü. (Necm, 53/13 - 14) âyeti kerimesi bunu ifâde etmektedir. Kıyamet gününde ve cennette ise mü'minler, Cenâb-ı Hak'ki mekândan münezzeh olarak göreceklerdir. Bu hususa dâir birçok hadis vardı = Şu ayı nasıl hepiniz üst üste yığılmadan rahatça görebiliyorsanız, Rabbinizi de şüphesiz o şekilde göreceksiniz.) hadisi şerifi bu cümledendir. Bu rü'yet hakkında ümmetin icmai da meydana gelmiştir. Şu kadar var ki, bu rü'yet, Allah'ın hakikatine ait, tam bir kavrayışla bir idrâk mahiyetinde bulunmayacağından: âyeti kerimesindeki olumsuzluğa muhalif değildir. Artık Haricîlerin, Mutezilenin, ve Mürcielerden bazılarının bu âyeti kerimeye dayanarak Allah'ı görmenin tamamen imkânsız olduğuna hükmetmeleri doğru değildir. Bununla beraber deniliyor ki: bu âyeti kerime de Cenâb-ı Hak'ki gözlerin göremiyeceği beyan olunuyor, binaenaleyh başka yüce bir kuvvetin yaradılmasıyle bu rü'yetin vâki olacağı mümkündür, düşünülebilir. Şu da deniliyor ki: Bu âyeti kerimedeki görememeden maksat, bütün gözlerin göremez olduğudur. Binaenaleyh bu rû'yete bazı gözler muvaffak olabilir. Nitekim: Hz. Peygamber'e bütün insanlar imân etmedi denilse insanların bazısı imân etti denilmiş olur. Gerçeği Allah bilir.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014