6-En'am Suresi 159. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Şüphesiz o kimseler ki, dinlerini tefrikaya düşürdüler ve muhtelif fırkalara ayrıldılar. Sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işleri ancak Allah´a aitir. Sonra onlara ne yapar olduklarını haber verecektir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Şüphesiz o kimseler ki, dinlerini parça parça ettiler ve muhtelif guruplara ayrıldılar. Sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işleri ancak Allah'a aittir. Sonra onlara ne yaptıklarını haber verecektir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu mübarek âyetler, ayrılığın, birleşmemenin kötü âkibetini bildirerek insanları bid'atlere, arzu ve isteklerine uymaktan, ihtilâflara düşmekten, birbirine düşman gumplara ayrılmaktan sakındırmaktadır. Ve kötülükleri işleyenlerin birer misli cezaya uğrayacaklarını bildirmekte iyiliklerde bulunanların da onar misli mükâfatlara nail olacaklarını şöylece müjdelemektedir.
(Şüphesiz o kimseler ki) O milletler ki (dinlerini parça parça ettiler.) dinlerinin bazı hükümlerini kabul, bazılarını reddettiler, dinî esasları kendi arzularına göre yorumlaya cür'et gösterdiler. Ve bazı milletler, meleklere taptılar, onları Allah Teâlâ'nın kızları sandılar, bazı milletler de putlara taptılar onları, haklarında birer şefaatçi sandılar. Mecusiler de ışığı da, karanlığı da birer ilâh tanıdılar. Bazı kimseler de dinin hükümlerine muhalif içtihatlarda bulundular, mânâları açık âyetleri bırakıp müteşabihata tâbi oldular, bir takım kimseler de maddî bir mefaat, bir gaye uğrunda dinin emirlerine muhalif hareketlerde bulunmadan çekinmediler (Ve muhtelif guruplara ayrıldılar) birbirine karşı düşmanca birer vaziyet almış, birbirine kâfir demeye ve saptırmaya başlamış oldular, aralarında birlikten, dayanışmadan, sevgi ve samîmiyetten eser kalmamış bulundu. Fakat ey Rasülü Ekrem!. (Sen hiçbir şeyde onlardan değilsin.) Sen onların inançlarına, hareketlerine tâbi olmayıp çağdaşın olanlara lâzım gelen dinî hükümleri tebliğ etmiş, onları bizzat irşada çalışmış olduğun için onların o kötü hâllerinden sorumlu değilsin, sen peygamberlik vazifeni yerine getirmiş bulunuyorsun. (Onların işleri ancak Allah'a aittir.) Cenâb-ı Hak, onların hak etmiş oldukları cezaları vermeğe kadirdir. Onların haklarında ilâhî hikmeti gereğince yüce irâdesi tecelli eder. Onları dilerse daha dünyada iken hesaba çeker, onlara karşı cihat ilân edilmesi için sana emreder, müsaade verir. (Sonra onlara) Dünyada rken (ne yaptıklarını) Allah Teâlâ'nın emirlerine nasıl muhalif hareketlerde bulunup durduklarını, âhiret gününde (haber verecektir.) onları o yaptıklarının cezalarına kavuşturacaktır. Artık her insan, bu gibi bir akibeti düşünerek daha dünyada iken hâlini düzeltmeli, mükâfatlara vesîle olacak güzel amellerde bulunmalı değil midir?.
|