49-Hucurat Suresi 9. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ve eğer mü´minlerden iki tâife çarpışırlarsa aralarını hemen ıslah ediniz. Sonra onlardan biri diğeri üzerine tecavüzde bulunmuş olursa o tecavüz eden ile Allah´ın emrine rücu edinceye değin savaşta bulunun; sonra rücu ederse artık aralarını adâletle ıslah ediniz ve adilâne harekette bulunun. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ adâlette bulunanları sever. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ve eğer müminlerden iki gurup, çarpışırlarsa aralarını hemen ıslâh ediniz. Sonra onlardan biri diğeri üzerine tecavüzde bulunmuş olursa o tecavüz eden ile Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle ıslâh ediniz ve adaletli harekette bulunun, şüphe yok ki, Allah -Teâlâ- adalette bulunanları sever. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu mübarek âyetler de müslümanlara pek büyük bir sosyal terbiye vermektedir. İslâm toplumları arasında savaşmaya meydan verilmeyerek barışa çalışılmasını, bu barışa razı olmayarak hukuka saldıranlar ile de Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşta bulunulmasını, dönme durumunda ise aralarının adaletli bir şekilde ıslâh edilmesini emrediyor. Müminlerin birbirleriyle dinen kardeş olduklarını beyân ve binaenaleyh Allah Teâlâ'dan korkup ilâhi rahmete nail olunabilmesi için aralarının düzeltilmesini teklif buyuruyor. Ve bir kavmi diğer bir kavim ile bir kısım kadınları diğer kadınlar ile alay etmekten men ediyor. Ve kendi nefslerini ayıplamaktan ve birbirini kötü lâkaplar ile çağırmaktan men edip müminleri fısk ile zikr etmenin pek kötü olduğunu ve bu gibi günâhlardan tevbe etmeyenlerin zâlim kimseler bulunduğunu ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ve eğer müminlerden iki gurup) bir fırkadan daha az olan bir cemaat (çarpışırlarsa) aralarında bir mücadele, bir savaş, meydana gelirse (aralarını hemen ıslâh ediniz) kendilerine nasihat yeriniz, Allah'ın hükmü ne ise ona razı olmalarını, itaat etmelerini tavsiyede bulununuz, onların aralarını adaletle ıslâh bu suretle olur (sonra onlardan biri) bu nasihati; Allah'ın hükmüne uymayı kabul etmez de (diğeri üzerine tecâvüzde bulunmuş olursa) hakka riâyetden kaçınır durursa (o tecâvüz eden ile Allah'ın emrine dönünceye kadar) ihtilâf edilen husustaki ilâhi hükmü kabule yanaşıncaya kadar kendisiyle (savaşta bulunun) harbe devam ediniz (sonra) o bağı, o saldırgan şahıs, öyle haksız hareketi bırakarak Allah'ın hükmüne dönerse, ilâhi emre razı olmaya baslarsa (artık) o birbiriyle savaş yapan iki gurubun (aralarını adaletle ıslâh ediniz) adaletle ve insafla hareket ederek aralarını bulmaya çalışınız (ve adilâne hareketde bulunun) yapacağınız muamelede adaletten ayrılmayınız, sadece antlaşma ile yetinmeyiniz tâki, birbirleriyle tekrar çarpışmalarına ihtimâl kalmasın (şüphe yok ki, Allah) Teâlâ (adalette bulunanları sever) adilâne harekette bulunanları pek güzel mükâfatlara nail buyurur.
Rivayete göre bu âyet-i kerime, Evs ve Hazreç kabileleri hakkında nazil olmuştur. Bu iki gurup İslâmiyet'i kabul etmiştir. Peygamber zamanında bir meseleden dolayı aralarında bir çekişme ortaya çıkmış, birbirlerine ayakkabılarıyla ve hurma dallariyle hücumda bulunmuşlardı. İşte böyle zümrelerin aralarındaki ihtilâfları adilâne bir surette gidermeye çalışmak ahlâki bir vazifedir.
"Bağy" Saldırmak, tecâvüz etmek, zulm etmek, haddi aşmak demektir. Böyle bir harekette bulunana "bağİ" denilir. Bu âyet-i kerime, işaret ediyor ki, bir mümin kimse, bir dini hükmü inkâr etmedikçe sırf saldırganlığından dolayı dinden çıkmış olmaz, belki günahkâr olmuş, ıslâha muhtaç bulunmuş olur. "Tefi'e" döne, rücû ede demektir. "Aksitü" de adalet ediniz zulm ve haksızlığı gideriniz manasınadır. "Muksit de zulm ve haksızlığı gideren, adaletle muamelede bulunan kimse demektir.
"['.asit" ise, câir, yâni haksızlık ve zulm eden, hakdan sapan kimsedir.
|