31-Lokman Suresi 32. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ve onları kara bulutlar gibi dalgalar sardığı zaman, onlar Allah´a dini ona tahsis ediciler olarak yalvarmaya başlamış olurlar. Sonra onları karaya selâmetle çıkardığı zaman onlardan mutedil olan vardır ve Bizim âyetlerimizi ise pek çok gaddar ve pek nankör olandan başkası inkar etmez. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ve onları kara bulutlar gibi dalgalar sardığı zaman, onlar Allah'a dini ona tahsis ediciler olarak yalvarmaya başlamış olurlar. Sonra onları karaya selâmetle çıkardığı zaman onlardan mutedil olan vardır ve bizim âyetlerimizi ise pek çok gaddar ve pek nankör olandan başkası inkâr etmez. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Halbuki, nice insanlar vardır ki, bu gibi büyük nimetlerin kadrini bilmezler, bunları yaratan Kerem Sahibi Yaratıcıya kulluk etmeğe devam etmezler, ancak vakit vakit denizlere vardıkları (ve onları kara bulutlar gibi dalgalar sardığı zaman) can korkusuna düşerler, o vakit (onlar Allah'a, dinî ona) o eşsiz mabuda (tahsis ediciler olarak) yalnız, O'nun kendilerini kurtuluşa erdirebileceğine inanarak (yalvarmaya başlamış olurlar) o korkunç durumdan kurtulmalarını yalnız o Kerem Sahibi Yaratıcıdan niyazda bulunurlar, (sonra onları karaya selâmetle çıkardığı zaman) yine onların ekserisi küfrlerinde, isyanlarında devam ederler. Ancak (onlardan) bir kısım (mutedil olan vardır) Allah'ı bir kabul etmeye devam, hayatına bir düzen vermeğe kabiliyetli bulunur. Fakat böyleler! Pek azdır. Nail oldukları nimetlerin kıymetini bilmeyip yine küfrlerine dönenlerin ise ne kadar fena bir kabiliyette insanlar olduklarını bildirmek için Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (ve bizim âyetlerimizi ise pek çok gaddar ve pek nankör olanlardan başkası inkâr etmez.) Evet.. Sözlerinde durmayanlar, ahidlerine vefa göstermeyenler, nimete nankörlükte bulunurlar, Cenab-ı Hak'ka yalvarıp böyle bir felâketten kurtulduktan sonra yine küfrlerine devam eder dururlar. Doğuştan gelen kabiliyetlerini tamamen zayi etmemiş olanlar ise böyle bir nimete nail olunca kıymetini bilirler, onu kendilerine ihsan buyurmuş olan Cenab-ı Hak'kı bir olarak kabul edip, ululamağa çalışırlar, Allah'ın dinine gönül vererek ebedî kurtuluşa ermiş bulunurlar. "Rivayete göre bu âyeti kerime, Ebu Cehl'in oğlu Ikrime hakkında nazil olmuştur. Ikrime önceden babası gibi İslâmiyet'e cephe almıştı, Mekke-i Mükerremenin fethi üzerine firar edip deniz sahiline varmış, Yemen'e gitmekte olan bir gemiye binmişti. Cemi ansızın bir rüzgâra tutulmuş, büyük bir tehlike yüz göstermişti. Ikrime kendi kendine söz vermiş ki, eğer Allah Teâlâ beni bundan kurtarırsa elbette Muhammed Aleyhisselâm'a döner giderim, mübarek dine sarılarak İslâmiyet'i kabul ederim. Derken rüzgâr dinmiş, Ikrime de selâmetle Yemen sahiline çıkmıştı. Kendisinden evvel karısı Ümmülhâkim de İslâmiyet'i kabul etmişti. Yemen'e gelerek kocası Ikrime ile beraber Peygamber efendimizin yanına dönüp gelmişler, Ikrime de müslümanlığını açıklayarak samimi bir şekilde İslâm dinine sarılmış oldu. Ebu Bekrıssıddık zamanında bir askeri birlik ile Umman ve Yemen taraflarına giderek kâfirler ile, dinden dönenler ile savaşlarda bulunmuştur. Sonra Şam fethine gidip
Ecnâdiyye veya Yermuk muharebesinde şehit olmuştur. İslâmiyet'e güzelce hizmetlerde bulunmuştur. Radiallahu Teâlâ anh "Essirac-ül-Münir" "Kamusulalâm".
|