24-Nur Suresi 40. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür, üstünden bir dalga (bir bulut) ihata eder. Bunlar, bazısı bazısı üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeğe yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nûr nasib kılmamıştır. Artık onun için nûrdan bir şey yoktur. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Yahut -onların amelleri- bir derin denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga vurur, üstünden bir dalga bir bulut- ihata eder. Bunlar -birbiri üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeğe yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nur nasib- kılmamıştır, artık onun için nurdan bir şey yoktur. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(Yahut) o kâfirlerin çirkin amelleri (bir derin denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür) onu tamamen kaplar, örter, o dalgayı da (üstünden) diğer (bir dalga) kaplar. Onun (üstünden) de (bir bulut) ihata eder, karanlık bir bulut havayı kaplar, yıldızların bile görülmelerine mâni olur. Bütün bunlar (birbiri üstünde olan karanlıklardır) böyle üç nevi karanlık, birbirini kaplamış bulunur ki: Bunların biri, denizin karanlık olmasıdır. İkincisi: Dalgaların karan 11 ki ı bulunmasıdır. Üçüncüsü de bulutun karanlığı artırıcı bir manzara teşkil etmesidir. Bir haldeki, böyle müthiş bir hâdise karşısında kalan kimse (elini çıkardığı zaman onu) o elini bile (görmeğe yaklaşamaz) onu görmek değil, görmeğe yaklaşmış bile olamaz, o kadar karanlık, her tarafı kaplamış bulunur (ve her kim için ki, Allah bir nur) bir hidayet, bir dine muvaffakiyet nasip (kılmamıştır) yani: Hangi bir şahıs ki, o şahsın kendi yarattığını ibtâl, iradesini kötüye kullanarak ilâhî dine aykırı cereyanlara tâbi bulunmuş olduğundan dolayı onu hidayet yolundan mahrum bırakmıştır, (artık onun için nurdan bir şey yoktur) artık o asla nurlanmış olamaz ona hiçbir kimse hidayet edici bulunamaz, o ebediyyen karanlıklar içinde kalmış, ebedî azaba lâyık bulunmuş olur. İşte küfrün müthiş sonu! Kısaca: Bu mübarek âyetler, kâfirlerdeki manevî karanlıkları, üç nevi maddî karanlıklar ile temsil buyurmaktadır. Denizlerin karanlığı, dalgaların karanlığı, bulutların karanlığı birer maddî karanlıktır, eşyanın gürülmesine birer engel teşkil etmektedirler. Kâfirlerin ise kalplerinde inanç karanlığı vardır. Sözlerinde hakka muhalefet karanlığı vardır, amellerinde de ilâhî hükümlere muhalefet karanlığı vardır, bunlar da birer manevî karanlıktır. Artık bu karanlıklar da o kâfirlerin bir takım harikaları görmelerine, bütün kâinatın birer hal lisanı ile Cenab-ı Hakkı tevhit ve teşbihte bulunduğunu işitip anlamalarına birer engel teşkil etmiş bulunmaktadır: Onun içindir ki, İslâmiyet gibi nurlar ufuklara yayılıp duran hakiki bir güneşi göremiyorlar, onun ışıklarından istifade edemiyorlar, bilakis onu inkâra cünet gösteriyorlar. O maddî karanlıklar, kat kat bölünmüş olduğu gibi kâfirlerin mânevi karanlıkları da öyle kat kat bir halde bulunmaktadır.
|