|
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
-90 |
İnnellahe ye´müru bil adli vel ıhsani ve ıtai zil kurba ve yenha anil fahşai vel münkeri vel bağy yeızüküm lealleküm tezekkerun |
|
16-Nahl Suresi 90. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Muhakkak ki, Allah Teâlâ adâleti, iyiliği ve karabet sahiplerine (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emrediyor ve fuhşiyattan, münkerden, hukuka tecavüzden de nehyediyor. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Muhakkak ki, Allah Teâlâ adaleti, iyiliği ve akrabalara -muhtaç oldukları şeyleri- vermeyi emrediyor ve çirkin işlerden, fenalıktan hukuka tecavüzden de men ediyor. Düşünüp tu ta siniz diye size öğüt veriyor. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti celile, en mühim içtimaî, ahlâkî esıasları ve umumî, hususî terbiye kurallarını içerir. Ve bütün insanlık için en büyük bir hareket rehberi mahiyetine sahip bulunmaktadır. Şöyle ki: Ey mükellef insanlar!. (Muhakkak ki. Allah Teâlâ adaleti) emrediyor. Her hususta adalete riayet ediniz, her hususta ifrat ve tefritten kaçınarak orta yollu yaşayın, insanların haklarına riayet ederek asla saldırıda bulunmayın. (Ve) Hak Teâlâ Hazretleri (iyiliği) de emrediyor. Vazifelerimizi gerektiği şekilde yapmahyız, insaniyete karşı daima ihsan ile, lütuf ve kerem ile muamelede bulunmalıyız, (ve) Kerem sahibi Yaratıcı (akrabalara) yakın ve uzak akrabaya muhtaç oldukları
şeyleri (vermeyi) yardımda bulunmayı da (emrediyor) bunlar en mühim birer insanî vazifedir. (Ve) o Hikmet sahibi Yaratıcı, Ey insanlar!. Sizi (çirkin işlerden) men ediyor, zina gibi, livâta gibi, iffete insaniyete muhalif, ahlâk temizliğine aykırı olan çirkin hareketlerden kaçınmalıdır. Bunların âkibetleri pek korkunçtur. Ve o Yüce Yaratıcı (fenalıktan) da men ediyor. Dînen yasak, aklen çirkin görülen ve reddedilen şeylerden, meselâ: Kıskançlıktan, gıybetten kaçınmalıdır, gadap kuvvetinin aşırı şekilde ortaya çıkmasına meydan vermemelidir. Edeb ve terbiye sahiplerinin çirkin görecekleri şeyleri işlememelidir. Ve Yüce Yaratıcı (hukuka tecavüzden de men ediyor) insanlara karşı haksız yere cebir ve şiddet göstermek, haksız yere onun bunun üstüne atılmak, varlığına saldırmak, dînen yasaktır, kınanmıştır. İşte bu üç nevi harekette en önemli yasaklardan sayılmıştır.
İşte ey topluluk halinde yaşayan insanlar!. Bu emir ve yasak edilen şeylerin ne kadar mühim olduğunu güzelce (düşünüp tutasınız) gereğine göre hareketlerinizi tanzim edesiniz (diye) Hak Teâlâ Hazretleri bunlar ile size (öğüt veriyor) Artık bu pek mükemmel öğütten yararlanmalıdır, bunun gereğine göre hareket etmelidir. İnsanlığın selâmeti, saadeti ancak bunlara riayet sayesinde tecelli eder.
§ Görülüyor ki: Bu âyeti celile, en lüzumlu, faideli üç şey ile emrediyor, en zararlı üç şeyden de men ediyor. Bunlar içtimaî hayatın en önemli kanunlarıdır, bunlara riayet eden bir cemiyet arasında en güzel bir medenî hayat meydana gelir, ihtiraslardan, tecavüzlerden eser görülmez, halk arasında en faideli bir dayanışma, bir yardımlaşma cereyan eder durur. Bunları biraz izah edelim:
(1) Adi = Adalet: Güzel bir ruhî melekedir. İfrat ve tefrit arasındaki orta yola riayet sayesinde meydana gelen en büyük bir ahlâkî fazîlettir. Bu melekeye sahip olan insanlar, dünyanın düzenine, sosyal dengeye hizmet etmiş olurlar. Özellikle kâinatın yaratıcısını inkâr sırf bir ifrattır, o ezelî yaratıcıya ortak ve benzer isnâdî da sırf bir tefrittir. Onun ortak ve benzerden uzak olduğunu tasdik ile Allah'ı birlemek ise sırf bir adaletten ibarettir. İnsanların haklarına dinî hükümler çerçevesinde riayet de bir adalettir.
(2) İhsan da iyilik etmektir, bağışta bulunmaktır, hayır adına yapılması münasip olanı yapmaktır, emir olunan bir şeyi gerektiği şekilde meydana getirmektir. Nitekim bir hadisi şerifte: İhsan Allah Teâlâ'ya sanki onu görüyor imişsin gibi ibadet etmektir, her ne kadar sen onu göremez isen de şüphe yok ki o seni görüyor, diye buyurulmuştur. Binaenaleyh tam bir huzur ve edeb ile ibadette bulunmak da bir ihsan demektir.
(3) Akrabalara yardım etmek, bu da uzak ve yakın akrabaya iyiliktir, onlardan muhtaç olanlara yardımda bulunmaktır, haklarında iyiliksever olmaktır. Buda bir nevi ihsan ise de, hususî önemi arzetmesinden dolayı ayrıca zikredilmiştir. Hattâ bir hadisi şerifte: Sevabı en acele verilecek itaat "sıla-i rahın"dır. Yani: Akrabaları vakit vakit zi-yarettir. Şimdi düşünelim: Bir cemiyetin fertleri, bu üç vazifeyi güzelce yapmaya çalışırsa aralarında pek güzel medenî, insanî bir hayat yüz göstermez mi?. Aralarında düşmanlıktan, zulûmdan, hukuka tecavüzden, akrabalık bağlarını koparmaktan bir eser görülebilir mi? Cemiyet hayatında sağlam bir inanç, mutlu bir hayat, karşılıklı bir sevgi ve dayanışma görülüp durmaz mı?. İşte bu üç ilâhî emre uymak, böyle muntazam, yüceltmeye lâyık bir medenî cemiyet meydana getirmiş olur. Şimdi biraz da yasaklanan üç özellik üzerinde duralım:
(1) Fahşa: Şehvanî kuvvetlerin ifrat derecesindeki heyecanıdır, temiz yaratılışların nefret edeceği, sağlam akılların noksanlık sayacağı herhangi çirkin bir harekettir. İslâm dininin ruhsatı haricindeki şehvanî lezzetler bu cümledendir. Bunlara fuhşiyat da denir. Zina, livâta, nâmahreme şehvetle bakmak gibi. Fuhşiyattan olan şeyler içtimaî hayatı zehirler, felce uğratır, ruhları söndürür, cemiyet hayatında güzellikten, hakikî temizlikten eser bırakmaz.
(2) Münker de şeriatın veya aklın çirkin gördüğü veya Kur'an'da, Peygamber'in sünnetinde mevcut olmayan herhangi bir şeydir. Gadap kuvvetinin izlerini ortaya koyma hususundaki ifrattan ibarettir. Herhangi bir kimseye karşı lüzumsuz yere kalben bir düşmanlık, kötülük beslemek gibi. Kıskanma, gıybet de bu cümledendir.
"Düşen bir kimsenin kurtulması gayetle müşküldür"
"Hûda hıfz eylesin girdabe-i fahşav-ü münkerden"
3. Bağy: Bu da insanlara karşı kibirlenmek, azamet ve büyüklük göstermeğe çalışmaktır, insanlar üstün gelmeye cür'et göstermektir. "Kibriya-ü azamet hakka yarar" "Kul olanda bu sıfatlar ne arar"
Bağy, hayal gücünün bir kötü neticesidir. Sahibini gurura, kendini beğenmeye sevkeder. Bağy, haddizatında bir azgınlıktır, dikbaşlılıktır, normalin sınırını aşma talebinde bulunmaktır, isterse, fiilen tecavüz vuku bulmasın. Bir idareciye karşı isyan eden şahsa baği, kötü yola ve günaha düşen bir kadına da "müre-i bağiye" denir. Çoğulu bağiyattır. İşte kendilerinden yasaklanan bu üç şey de son derece zararlıdır, cemiyet hayatı için ne kadar helak edici birer felâket sebebidir. Bunların işlenip durduğu yerlerde iffetten, ahlâk temizliğinden eser kalmaz, ümmetin fertleri için şeref vesilesi, dayanışma sebebi olacak bir vasıta bulunamaz, millî hürriyet bozulmuş, insanların hukuku mahvve perişan bir hâle getirilmiş olur.
Kısacası: Mukaddes İslâm dini, İslâm milletini yüceltmek için bütün sosyal felâketlerden korumak için kendilerine adaleti, ihsanı, akraba hukunu gözetmeyi emretmektedir. Cemiyet hayatında ferdî, içtimaî felâketlere, düşmanlıklara meydan verilmemesi için de fuhuşu, fenalığı ve azgınlığı katiyyen yasaklamıştır. Bu emir ve yasak, bütün insanlık hakkında ne büyük bir ilâhî ihsandır ve bizim uyanmamız, güzelce düşünüp hayatımızı tanzim edebilmemiz için de ne kadar edebî, yüce bir ilâhî
öğüttür. İbni Mes'ut, Radiallahü Teâlâ anh demiştir ki: Kur'an-ı Kerim'de hayır ve şerri en çok bir araya toplayan âyet, bu âyeti
celilesidir. Eğer Kur'an'da başka bir âyet daha olmasa idi bu âyeti kerime, yine Kur'an'ın her şey için bir açıklayıcı ve bir doğru yolu gösterici olmasına kifayet ederdi. Bu âyeti celile, Halife Ömer Ibnü'l Azîz'in zamanından beri Cuma günleri hutbelerde okunmakta, müslüman cemaatlere en mükemmel bir öğüt verilmektedir. Ne mutlu akıllarını, kuvvetlerini, iradelerini güzelce kullanarak bu pek yüksek emirlere, yasaklara, hakkıyla uyanlara.
|
|
|