KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

61-SAF SURESI (14 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Saf Suresi 6  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 61/6
61-SAF SURESI - 6. AYET    Medine
وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ -6
Ve iz kale ´ıysebnu meryeme ya beniy israiyle inniy resulullahi ileykum musaddikan lima beyne yedeyye minettevrati ve mubeşşiren biresulin ye´tiy min ba´diy-ismuhu ahmedu felemma caehum bilbeyyinati kalu haza sıhrun mubiynun.
61-Saf Suresi 6. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Bir vakit ki Meryem´in oğlu İsa dedi ki: «Ey İsrailoğulları! Şüphe yok ki ben, benden önce olan Tevrat´ı tasdik edici ve benden sonra Ahmed isminde gelecek bir peygamber ile müjdeleyici olarak sizlere Allah´ın Resûlüyüm». Vaktâ ki onlara açık mûcizeler ile geldi. Dediler ki: «Bu apaçık bir sihirdir.»
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Bir vakit ki: Meryem'in oğlu Isâ, dedi ki: Ey İsrail oğulları?. Şüphe yok ki: Ben, benden önce olan tevratı tasdik edici ve benden sonra Ahmet isminde gelecek bir Peygamber ile müjdeleyici olarak sizlere Allah'ın Resulüyüm. Vakta ki, onlara açık mucizeler ile geldi, dediler ki: Bu bir apaçık sihirdir.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu mübarek âyetler, Hz. Musa'ya eza ve cefada bulunmuş olan İsrail oğullarının, Tevrat'ı tasdik ettiğini söyleyen ve Peygamber Efendimizin dünyayı teşrif edeceğini müjdeleyen Hz. İsa'yı da yalanlayıp o Yüce Peygamber'in pek açık mucizelerini sihir sandıklarını haber veriyor. İslâm dinini kabule davet edildikleri hâlde Cenab-ı Hak'ka ortak koşmak gibi bir iftirada bulunanların, en zalim kimseler olduklarını gözler önüne seriyor. Bir ilâhî nûr olan İslâm dinini yalan yere söyledikleri sözler ile söndüremeyeceklerini, Allah-ü Teâlâ'nın inkarcılara rağmen nurunu tamamlayıp yücelteceğini mü'minlere müjdelemektedir. Şöyle ki: Ey Son Peygamber!. (Ve) Kavmine anlat (bir vakit ki, Meryem'in oğlu Isâ, dedi ki: Ey İsrail Oğulları!. Şüphe yok ki: Ben benden önce) Musa Aleyhisselâm'a verilmiş olan (Tevrat'ı tasdik edici ve benden sonra Ahmed isminde gelecek bir Peygamber ile müjdeleyici olarak sizlere Allah'ın Resûliyim) yâni: Ben bütün Peygamberleri ve Allah'ın kitaplarını tasdik ediciyim ve onlara îman etmenizi size teklif ediyorum. Bilâhare bir yüce Peygamber dünyaya şeref verecektir ki, onun vasıfları Tevrat'ta zikredilmiştir. İncil'de de yazılı bulunmaktadır. (Vakta ki, onlara) O İsrail Oğullarına o Yüce Peygamber yâni: Hz. Muhammed Aleyhisselâm veyahut Isâ Aleyhisselâm (açık mucizeler ile geldi,) o mucizeleri tasdik etmediler, bilakis (dediler ki: Bu, bir apaçık sihirdir.) o kadar açık, parlak hârikalara rağmen yalanlamaya cüret ettiler, kibirli bir vaziyet aldılar, o hârikalara birer açık sihir demekten sıkılmadılar. Isâ Aleyhisselâm, bir Yüce Peygamberdir, bir yaratılış harikasıdır. Elinde nice mucizeler meydana gelmiştir. O hâlde onun risaleti ve onun verdiği haber nasıl yalanlanabilir? Hz. Peygamber'e gelince onun da dünyaya risaleti ile şeref vereceği ve elinde nice hârikaların ortaya çıkacağı evvelki Peygamberler tarafından haber verilmiş ve neşrettiği dinin yüceliği de ortaya çıkmış olduğu hâlde artık onu da inkâr etmek de ne büyük bir cehalettir, sapıklıktır. Evet: Peygamber Efendimizin dünyaya teşrif edeceği, nübüvvet ve risâlete sahip bulunacağı Tevrat ile İncil'de zikredilmiş idi, Kur'an-ı Kerim, bunu haber veriyor. Eğer bu bir hakikat olmasa idi, elbette ki. Yüce Peygamber bunu ehl-i kitaba karşı iddia edemezdi. Peygamberliğini yalanlamalarına sebebiyet vermez idi. Gerçekten de, geçmiş kitaplar, bir çok tahrifata uğramış olduğu hâlde yine Peygamberimizin risâletini gösteren âyetleri içermektedirler. Kısacası, (1884) senesi Londra'da tabolunan Tevrat'ın Arapça tercümesinde şu mealdeki âyet vardır: "Cenab-ı Hak Sina'dan geldi, Şâir denilen mahalden doğdu ve sağ elinde iki yüzlü ateşli bir balta olduğu hâlde bir nice temiz zât ile faran dağlarından ortaya çıktı" İşte bu âyetin son fıkrası, Hatemül' Enbiyâ Efendimizin yüce hâllerine tamamen uygundur. Çünkü Allâh-ü Teâlâ, gelip gitmekten münezzeh olduğundan onun Tur-i Sina'dan gelmesinden maksat, Hz. Musa'ya Tevrat göndermesidir, Sairden doğması da Isâ Aleyhisselâm'a İncil'i Şerîfi inzal buyurmasıdır. Filvaki Hz. İsa'ya Şam'da "Sair" nahiyesi yakınında Nasıra denilen mahalde İncil'i Şerîf, nazil olmuştur. Faran dağlarından ortaya çıkması da Son Peygambere Kur'an-ı Kerîm'i inzal buyuracağına işarettir. Çünkü Peygamber Efendimiz, eski ismi "Faran" olan Mekke-i Mükerreme'de doğmuş, Hıra dağında ibâdetle meşgul iken ilâhî vahye m az har olmuş ve birçok As h ab-1 kirama nail olup cihad ile emrolunmuştur. Dâvûd Aleyhisselâm'ın mezamirinde de: Kendisinden sonra bir Peygamber geleceği, bu Peygamberin güzel bir yüze sahip olacağı, kılıç kuşanacağı, arap oklarını kullanacağı, yüce hizmetiyle melik kızlarının şeref kazanacakları yazılmıştır. Nitekim Yahudi krallarından sayılan Ahtab'ın kızı Hz. "Safiyye" Peygamberimizin nikâhı altında bulunmakla şeref kazanmıştır. Ve o mübarek Peygamberin Yüce emrine uyarak zenginlerin mallarını dağıtacakları, huzuruna çeşitli krallar tarafından hediyeler takdim edileceği, mübarek isminin Müslümanların dillerinde dâima zikredileceği diğer yüce şemaili (ahlâkı) beyan olunmuştur. Bu vasıflar ve şartlar ancak Peygamber Efendimizde toplanmıştır. Kezalik: Londra'da (1842) senesinde yayınlanan Yuhenna İncil'inin arap ç a tercümesinde ki bir âyetin meali şöyledir. "Ben pederimden, -yâni: Hakiki terbiye edici olan Cenab-ı Allah'tan isteyeceğim: Sizinle ebediyen beraber kalmak için size başka bir Faraklit verecektir." Faraklitten maksat ise Yüce Peygamberdir. Çünkü farakilit kelimesinin yunanca aslı "Piri ki üt üs" d ü r. Bu lâfzın mânâsı ise noksansız "Ahmet" demektir. Ahmet ise: Pek ziyade hamdedilen veya pek ziyâde övülmüş olan demektir. Bunun içindir ki ehl-i kitap, vaktîle Peygamber Efendimizin, şerefli gelişini bekliyorlardı. Ezcümle "Iyâd" kabilelerinin baş reisi olan "Kusbini Saite"nin "Sukı Ukaz" da okuduğu bir hutbe malûmdur. Bu zât o hutbesinde şöyle demişti: Allah'ın gelecek bir Peygamberi vardır ki: Gelmesi yakîn oldu, gölgesi başınızın üstüne geldi, ne mutlu ol kimseye ki, ona îman edip te o da ona hidâyet eyleye. "Gariptir ki: Teşrif edeceğini müjdelediği o Yüce Peygamber, henüz gönderilmediği hâlde o cemaat arasında hazır bulunmuştu. Kus ise onun bu şerefli gelişini bilmiyordu. Kezalik: Peygamberin dâvetine kadar Hristiyan bulunan Habeş hükümdarı Necaşi'nin İslâmiyet'i kabul etmesi de ol Zâtın gönderileceğini semavî kitaplar, vesaire vasıtası ile evvelce öğrenmiş olduğundan kaynaklanıyordu. "Muvazzah ilim-i Kelâm."

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014