KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

4-NISA SURESI (176 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Nisa Suresi 3  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 4/3
4-NISA SURESI - 3. AYET    Medine
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَىٰ فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَلَّا تَعُولُوا -3
Ve in hıftüm illa tuksitu fil yetama fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba´ fe in hıftüm ella ta´dilu fe vahıdeten ev ma leleket eymanüküm zalike edna ella teulu
4-Nisa Suresi 3. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Eğer yetim kızlar hakkında adâlete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer veya dörder nikah ediniz. Ve eğer adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız artık bir zevce ile veya mâlik olduğunuz cariye ile (iktifa ediniz). Çünkü bu sizin için adâletten sapmamanıza daha yakındır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Eğer yetim kızlar hakkında adalete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer veya dörder nikâh ediniz. Ve eğer adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız artık bir eş ile veya sahip olduğunuz câriye ile -yetiniz- çünki bu sizin için adaletten sapmamanıza daha yakındır..
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ey veliler, vasiler!, (eğer) idareniz altında bulunan (yetim kızlar) ile evleneceğiniz zaman onların (hakkında) mehirlerini vermek ve idarelerini temin hususunda (adalete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız) onlar ile evlenmeyi, onların mallarından istifâdeyi bırakınız da (sizin için helâl olan) diğer (kadınlardan ikişer, üçer veya dörder) kadını (nikâh ediniz) nikâhınızın altına alınız (ve eğer) böyle iki üç, nihayet dört kadın hakkında da (adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız) böyle birden fazla kadın almayınız, (artık) yalnız (bir eş ile) iktifa ediniz (veya sahip olduğunuz câriye) var ise onun (İle) yetininiz. Fazla kadın alıp da adalete aykırı harekette bulunarak günaha girmeyiniz. (Çünki bu) böyle bir kadın ile veya bir câriye ile yetinilmesi (sizin için adalatten sapmamanıza) sebep olur, adalete riâyet edebilmenize daha muvafıktır, adaletten ayrılmamak için (daha yakındır) daha ümit vericidir. § Rivayete göre cahil iye zamanında birşahıs, on kadar kadınla evlenebilirdi. Şayet kendi idaresi altında mal sahibi olan bir yetim kız bulunursa onu da malı için nikâhı altına alırdı, onu başkasına vermezdi hakkında da adalet göstermeye lüzum görmezdi. İşte böyle adalate aykırı, merhamete muhalif, hukuka tecâvüzü içeren hallerden müslümanları men etmek için bu âyeti kerime nazil olmuştur. § Nikâhın mahiyeti: Nikâh, evlenmek izdivaç akdi demektir: yâni: Bir erkek ile bir kadın arasındaki meşru bir akit, bir sosyal bağdır ki, bu sebeble aralarında bir takım haklar meydana gelir, biri birinden meşru surette istifâde etmeleri caiz olur.. Münekeha da iki kişinin nikâh akdinde bulunması demektir. Çoğulu: Münakehattır. Zevce, koca: Bir kadının nikâhına sahip olan erkek demektir. Cemi: ezvacdır. Zevce de bir erkeğin nikâhında bulunan kadındır ki, cemi: zevcattır. Evlenmeğe, kan ve koca olmaya da tezevvüç, tenekküh, izdivaç denilir. Kasın de kocanın gücü dahilinde bulunan şeylerde ve sohbet, muhabbet ve eğlendirmek için yanında geceyi geçirmek hususunda eşleri arasında adalete, eşitliğe riâyet etmesidir. Kalbî sevgi gibi, cinsel ilişki gibi şeyler insanın kendi elinde olmadığından bir erkek eşlerinden birini diğerinden daha fazla sevebilir. Elverir ki bunu lüzumsuz yere açıklayarak diğerinin kalbini kırmasın. Cinsel ilişki de neşe ve isteğe bağlıdır. Bu da daima erkeğin elinde değildir. Bu da bir nefsî durumdan, gayri ihtiyarî bir istekten ibarettir. § Nikâhın şer'î sıfatı: Nikâhın hükmü şahıslara göre değişir. Şöyle ki: (1) Bir müslüman için tevekân halinde yâni şiddetli istek halinde evlenmek farzdır. Yâni alacağı kadının mihrini ve nafakasını temine gücü yetiyorsa, evlenmediği takdirde gayri meşru ilişkilerden kendini koruyamayacak derecede kadınlara düşkün ise onun için evlenmek farzdır, bunu t erke d erse günahkâr olur. (2) Nikâh, isteğin normal olması halinde bir sünneti müekkededir. Yani: Evlilik haklarını yerine getirmeğe kadir olup kadınlara karşı nefsinde fazla bir istek hissetmeyen bir müslüman için evlenmek, bir müekket sünnettir. Ve bir görüşe göre bir farzı kifayedir. (3) Nikâh, evlilik haklarına riâyet edemeyeceğinden, meselâ: Alacağı kadına zulmedeceğinden korkulan bir erkek için harama yakın bir kerahat ile mekruhtur. (4) Nikâh, evlilik haklarını ihlâl edeceği kesin olarak belli olan bir erkek için de haramdır. § Nikâhın meşrutiyetindeki hikmet ve fayda: şüphe yok ki: İnsanlık âleminin bir ahenek ve intizam içerisinde devamı, nikâha bağlıdır, İnsanlık neslinin kıyamete kadar muntazam bir şekilde devamı, nikâh sayesinde mümkün olabilir. Gayrı meşru ilişkiler yüzünden nice kanlar dökülür, nice facialar meydana gelir, insanlık nesli felce uğrar, insanlık nüfusu arasında muntazam bir münâsebet, bir dayanışma, bir muhabbet vücude gelemez. Tefsiri kebirde ve diğerlerinde yazılı olduğu üzere gayrimeşru ilişkiler yüzünden bir nice şahsî ve sosyal fenalıklar yüz gösterir, medenî hayat mahvolur gider. Özet olarak: (1) Gayrimeşru ilişkiler, soyların ihtilâl ve bozulmasına ve karışmasına sebep olur. Gayrimeşru bir çocuk, şefkatli bir babanın korumasından, terbiyesinden mahrum kalır, bunun neticesinde çocuklar zayi olur, soylar kesilir ve nihayet insanlık âlemi harabolur gider. (2) Gayrimeşru ilişkiler olduğu takdirde bir kadın bir erkekle yetinmez. Bu yüzden erkekler arasında çarpışmalar, vuruşmalar meydana gelir, insanlık hayatı kanlar içinde kalır. (3) Gayrimeşru ilişkilere kendilerini vermiş olan kadınlardan temiz tabiatlı herkes nefret eder, böyle kadınlar ile mutlu bir aile kumlamaz. (4) Gayrimeşru ilişkiler kadınlar için bir zillettir, bir felâkettir. Kadınlar, erkeklerin sırf şehevî arzularını tatmine âlet değildirler, güzel bir sınıf teşkil eden kadınların kendilerine mahsus bir takım vazifeleri, tertemiz hakları vardır. Gayrimeşru ilişkiler ise buna aykırıdır… (5) Eğer gayrimeşru ilişkilere izin verilmiş olsaydı hiçbir kadın bir erkeğe mahsus olmazdı, insanlar hayvani bir hayat yaşamakta bulunurlardı. Halbuki, böyle bir duruma insanların şerefine muhaliftir, insanların mahlûkat arasında sahip oldukları kıymet ve terbiyeye aykırıdır. (6) Gayrimeşru ilişkiler kadınları zillete düşürür, onların çok kere hastalıklara, zilletlere tutulmalarına sebebiyet verir, onların şerefli, hürmete lâyık bir vaziyette bulunmalarına mâni olur. Halbuki, meşru nikahlar sayesinde bu gibi ferdî içtimaî rezaletlere meydan kalmaz, cemiyet hayatı bir temizlik dahilinde yaşar, İnsanlık soyu bir intizam ve dayanışma çerçevesinde devam edip gider. Özellikle peygamberin sünnetine riâyet ve Muhammedi ümmetinin artmasına hizmet edilmiş olacağından sevaba da vesile olur. Nitekim bir hadisi nebevide:: Ey ümmetim!. Evleniniz, artınız, çünkü ben kıyamet günü sizin ile ümmetlere karşı iftiharda bulunurum. § Teaddüdü zevcatın (birden çok kadınla evlenmenin) sınırlı olması ve meşru oluşundaki hikmet: Malûm olduğu üzere İslâm şeriatında bir hikmete, bir içtimaî zamrete binaen en fazla dörde kadar çok kadınla evlenme usulü -bir takım şartlar dairesinde- tecviz edilmiştir. Binaenaleyh bir erkek aynı zamanda en son dört kadını nikâhı altında toplayabilir. Fakat bir kadın ile yetinilmesi adalete riâyete, zulüm ve haksızlıktan sakınmaya daha elverişlidir. Aslında hiçbir müslüman, dörde kadar evlenmeye şer'an mecbur değildir. Bir müslüman dilerse bir kadın ile yetinir ve lüzum görürse şartlarına uygun olarak dörde kadar evlilikte bulunur, ve dilerse hiç de evlenmez. Tefsir kitaplarında yazılı olduğu üzere <&(»-S-i>- j ı jv Âyeti kerimesine dâir birçok yorum vardır. Bu cümleden olarak tefsiri kebirdeki bir yoruma göre vaktiyle insanlar, yetimler hakkında adaleti ifa edemeyeceklerinden korkarak onları velayetleri altında bulundurmaktan çekinirlerdi. Bu âyeti kerime ile de zinadan kaçınmaları kendilerine ihtar edilmiştir. Bu takdirde bu âyeti kerimenin yüce "meali şöyledir: Eğer siz yetimler hakkında adaleti yerine getirememekten korkarsanız, zina etmekten de korkunuz, sakınınız da size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer ve nihayet dörder kadın ile evleniniz, haram olan şeylerin etrafında dolaşmayınız. Bu yoruma göre birden fazla evliliğin, böyle sınırlı bir çerçevede meşru olması, insanlık cemiyetinin ahlâkî temizliğini koruma, iffet duygusu ile vasıflanmasını temin gibi hikmetlere dayanmaktadır. Bu yorumu biraz daha izah edelim: (1) Malumdur ki, evlilik bağının meşru oluşundaki en mühim fayda ikidir. Biri iffeti muhafazadır, diğeri de üremeyi temindir. Evet… Bir insan, evlenerek birçok hayatî sıkıntılara katlanır, daima hayat mücadelelerinde bulunur. Üzerine düşen birçok ağır evlilik vazifelerini ifaya çalışır. Elbette bunca sıkıntıları yüklenmesi için birer mühim sebep vardır. İşte şüphe yok ki, bu sebeplerin birincisi, namus eteğini fuhuşa bulaştırmaktan korumaktır, diğeri de adını devam ettirmeye vesile olacak evlada kavuşmaktır. Halbuki, bazı kimseler hakkında onların birer eş ile yetinmeleri onların o meşru emellerinin meydana gelmesine yeterli olamaz. Meselâ: olabilir ki, kadın, ya hasta veya pek yaşlı olarak inziva köşesine çekilir veya bütün vakitlerini çocuklarının terbiyelerine hasreder, veya doğurmuş olduğu çocuklar yaşamayı? Vaktiyle vefat etmiş olurlar. Veyahut bir iki çocuk doğurduktan sonra artık doğuramaz bir hâle gelir veyahut kısır olduğu için hiç çocuk doğurmamış bulunur. Kısacası bu gibi birer sebebten dolayı tekrar evlenmeye lüzum görülebilir. (2) Güzel bir dinî terbiyeye, temiz bir yaratılışa sahip olan bir zat için hayatını fuhuşun korkunç dalgaları arasında yok etmek asla mümkün olamaz. Böyle bir zatın tabii isteklerini bir eşi tatmin edemediği takdirde meşru bir yola başvurması gerekmez mi?. Binaenaleyh böyle bir zat için tekrar evlenmekten başka çare yoktur. Eğer herhalde bir eş ile yetinmeye mecbur tutulsa nikâhı altındaki bir kadın onun bu isteklerini tatmin edem iye cek bir halde hasta veya ihtiyar olduğu takdirde bu zat ne yapacak!. Eğer bu kadından ayrılmak çarelerine baş vurursa bu zavallı kadına zulm etmiş ona karşı mürüvvetsizlik göstermiş olmaz mı?. Halbuki başka bir kadın daha alacak olsa bu sakıncalar ortadan kalkmış olur.. TEADDÜDÜ ZEVECAT HAKKİNDAKI İTİRAZLAR: Bazı kimseler ve bazı milletler birden fazla kadınla evlenme usulüne itiraz ederler. Onlara göre bu usul, aile düzenine mâni, içtimaî mutluluğa avkırı, servetin bölünmesine sebep, kadının (eşin) haklarını ihlal edici ve eşitlik prensibine aykırıdır. Şöyle ki: (1) Birden çok kadınla evlenme, aile fertleri arasında düşmanlığa sebep olarak intizama mâni bulunur. Buna cevaben denilir ki: Birden çok kadınla evlenmek, haddizatında aile düzenine mâni değildir. Buna mâni olan, düşmanlığı doğuran şey, dinî ve içtimaî bir terbiyenin eksikliğidir. Evlilik şartlarının bulunmamasıdır. Gerçek şu ki: İslâm şeriatı bu çok evliliğe izin vermiştir, fakat bu konudaki izin, adalet şartına bağlıdır, eşlerin nafakalarını temine evlilik hukukunu güzelce ifa edebilenler için geçerlidir. Adaleti temine muktedir olamayanlar hakkında ise bir eş ile yetinmek icabeder. İşte: ayeti kerimesi de bunu söylemektedir… Şunu da ilâve edelim ki: Bu usule itiraz edenlerden bir kısmı bir kadın ile yetinmiyor, fuhuş yapmaktan kendisini geri alamıyor, çoluk çocuğuna ait servetini bir takım namussuz kadınların uğrunda zayi etmekten sıkılmıyor. (2) Birden çok kadınla evlilik, içtimaî mutluluğa mânidir, ailelerin mutluluğunu ihlâl eder. Buna cevaben de denilir ki: Bu usul herhalde içtimaî saadete mâni, eşlerin ve doğuracakları çocukların aralarında dargınlığa sebep değildir. Böyle hoş olmayan bir hal, bir güzel dinî, ahlâkî terbiyeden mahrum olmanın bir neticesidir. Halbuki, müslümanlar muaşeret âdabına riâyette, şahsı terbiyeye ahlâkı güzelleştirmeye çalışmakla mükelleftirler. Böyle güzel bir terbieye, iyi bir ahlâka sahip olanlar arasında öyle zannedildiği gibi düşmanlıktan, kırgınlıktan eser görülemez. Onların aralarında bir muhabbet, bir dayanışma, dinî tavsiyelerle bir riâyet görülüp durur. Böyle bir terbiyeden, İyi ahlâktan mahrum olanlar ise zaten hiçbir kimse ile güzelce uyuşamazlar. Bizler, bir koca ile bir kandan ve ana baba bir kardeşlerden meydana gelen nice ailelerin hallerini bilmekteyiz ki, bunların arasında daima çekişme ve uyuşmazlık cereyan etmektedir. Bunların hayatları bir zehir idarenin uğursuz tesiriyle sönüp gidiyor, içtimaî hayatlarında bir mutluluk parıltısı parıldamıyor. Bunun aksine yine bir kısım ailelerin hayatlarını da bilmekteyiz ki, onlar birçok nüfustan meydana gelmiş oldukları halde sırf almış oldukları güzel bir terbiye ve iyi ahlâk sayesinde pek mutlu bir şekilde yaşıyorlar, her biri diğerinin sevincine, kederine iştirak edip duruyor. Şunu da ilâve edelim ki, erkekler bazen savaşlar yüzünden canlarını feda ederek azalırlar. Bu yüzden birçok kadınlar kocasız kalarak perişan olurlar. Bu halde birden çok evlilik usulü onların imdadına yetişir, onları yeniden mutlu eder. (3) Birden çok evlilik, ailenin servetinin bölünmesine neden olur, ihtiyaç içinde kalmalarına sebebiyet verir. Buna cevaben de diyebiliriz ki: Bu çok evlilik, her zaman servetin bölünmesine sebebiyet vermiş olamaz. Zaten servetleri üretenler insanlardır. İnsanlar nekadar çok olursa servet de o nisbette artar durur, elverir ki iktisadî usullere riâyet edilsin. Binaenaleyh bir aile fertlerinin çokluğu servetin bölünmesine sebep olacağı gibi servetin çoğalmasına de sebep olur. Maamafih servetin bölünmesi fertlerin servet hususiyetlerine tesir edebilse de umumî servet hakkında o kadar etkili olamaz. Şu da inkâr edilemez ki, nüfusun artmasından beklenilen umumî faideler, servetlerin bölünmesinden dolayı düşünülebilecek zararlardan daha fazladır ve daha mühimdir. (4) Birden çok kadınla evlenme usulü: Zevcenin haklarını ihlâl eder, onu zarara uğratır. Buna cevaben de şöyle denilir: Böyle bir iddia, şeriat hükümlerimize göre asla geçerli değildir. Çünki İslâm şeriatı koca ile kandan her birine halleriyle mütenasip olmak üzere bir takım haklar bahsetmiştir. Bir erkeğin karısı üzerinde bir takım meşru hakları olduğu gibi bir kadının da kocası üzerinde birçok hakları vardır. Nitekim bir âyeti kerime de = Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınlarında erkekler üzerinde belli hakları vardır. Bakara 2/228) buyurulmuştur. Nitekim bunların bir kısmını aşağıda arzedeceğiz. (5) Birden çok kadınla evlenme usulü, eşitliğe aykırıdır, erkeğe daha fazla selâhiyet verilmesi mânâsını içermektedir. Buna da cevaben denilebilir ki: Bu usul, haddizatında eşitliğe aykırı değildir. Muhtelif kimseler, her hususta aynı durumda, aynı kabiliyette olmadıkları, için birçok hususlarda selâhiyetleri, kazandıkları haklar da aynı şekilde olamaz. Böyle bîhal ise eşitliğe aykırı sayılamaz. Yüksek bir mühendisin yevmiyesiyle bir işçinin yevmiyesi aynı miktarda mıdır?. Böyle bir farklılık artık eşitlik esasına nasıl aykırı görülebilir?. İşte kadınlar ile erkekler de aile teşkilâtı hususunda eşit bir durumda asla bulunamazlar. Böyle eşit bir duruma, bir nazik cins olan kadınlar ile kuvvetli bir cins olan erkeklerin durumları, kabiliyetleri asla müsait değildir. Bunun tersini iddia etmek, erkekler ile kadınların arasındaki şahsî hallerin, ruhî özelliklerin, hayatî olayların, yaratılıştan gelen kabiliyetlerin farklılığını bilememekten ve nikâhın meşruiyetindeki yüksek içtimaî felsefeyi düşünmemekten ileri gelir. İlmî gerçeklerdendir ki, hikmete sahibi Yüce Yaratıcı erkekleri birçok bakımdan kadınlardan farklı yaratmıştır. Kısaca, ortalama olarak erkeklerin bedenî ve beyinsel ağırlıkları, kadınlarınkinden daha fazladır. Erkeklerin sinir sistemleri de kadınlarınkine nisbetle daha mükemmeldir. Erkekler hayatın sıkıntılarına daha fazla katlanabilirler. Kadınlar ise erkeklere nisbetle bir takım hastalıklara, arızalara daha ziyade müsait bulunmaktadırlar. Özellikle kadınlar yaratılış bakımından zayıftırlar, birçok zamanları hayız ile, nifas ile, hamileliğin ağır yükü ile geçer gider, pek erken çocuk yapmaktan kesilme çağına kavuşurlar, İşte böyle bir yaratılışta, bir durumda bulunan kadınlardan birçokları doğurdukları çocuklarıyle de meşgul olmaya mecburdurlar, artık bir kocalarına karşı olan vazifelerini bile hakkiyle yerine getiremezler. Bunlar faraza birden fazla kimselerle evlenecek olsalar o zayıf halleriyle beraber o birden çok kocalarının tabii ihtiyaçlarını, çocuk edinme hakkındaki meşru emellerini nasıl tatmin edebilirler. O halde doğuracakları çocukların babaları nasıl belirlenebilir? Halbuki, bir erkeğin binden çok kadınlar ile evlenmesi bu gibi sakıncaları gerektirmez. Binaenaleyh bu gibi hususlarda erkekler ile kadınlar arasında eşitlik aranılması, hem şer'î hükümlere, hem de yaratıcısı kudretin eşsiz eseri olan fitret kanunlarına karşı muhalif olacağından asla caiz ve mümkün olamaz.. § Birden fazla eşleri olan bir müslümanın üzerine düşen vazifelerin başlıcaları şunlardır: (1) Kasme riayettir. Şöyle ki: Böyle bir koca, gücünün yettiği şeylerde, sohbet, ve eğlendirme hususunda eşleri arasında eşitliğe riâyet etmekle mükelleftir. (2) Kasın hususunda eşlerin bakiresiyle dulu, genci ile yaşlısı eskisi ile yenisi, müslümanı ile kitap ehli olanı, sağlıklısı ile hastası, kendisinden korkulmayan mecnun ile akıllısı, hayız ve nifaslısı ile temizi eşittir. Çünki bunlar kasinin vücubuna sebep olan nikâhta eşittirler "Bedâyî, Bahri Raik". (3) Koca eşleri arasında eşit olarak birer veya ikişer ve daha çok gün ve gece tayin ederek her birinin nöbetinde onun yanında bulunur. Böyle tayin edilen sürenin pek uzun olmaması iyidir. Çünki müddetin uzaması, eşlerin birbirine ısınması ve yabancılığın giderilmesi hikmetine dayanmış olan kasme aykırıdır. "Bahri Raik, Reddül Muhtar". (4) Eşlerden birinin nöbetini arttırmak için mihrini azaltmak veya vereceği bir malını almak koca iç in caiz değildir. Çünki bu, bir nevi rüşvettir, ve diğer eşin hakkını iptale sebeptir. "Bedâyi, Mepsuti, Serahsi". (5) Koca, eklerinden birinin nöbetinde diğerinin yanına giremez. Ve nöbetinin dışındaki eşi de kendisine yaklaşamaz. Fakat bir ihtiyaçtan dolayı gündüzün diğerinin yanına gitmekte ve hasta olduğu vakit geceleyin ziyaretinde bulunmakta bir sakınca yoktur. Hattâ hastalığı artarsa vefatına veya iyileşinceye kadar yanında kalabilir. "Behri Raik". (6) Kocanın hastalan m asiyi e kısım yok olmaz. Binaenaleyh koca, eşlerinin birinin nöbetinde hastalanıp da yanında kalacak olsa iyileştikten sonra diğer eşinin yanında da o miktar kalması lâzım gelir. Şayet eşlerinin bulunmadığı bir hanede hastalanıp kalmış ise her eşini kendi nöbetinde yanına davet eder. Peygamber efendimiz ölüm hastalığında Hz. Ayşe'nin yanında kalmaları için diğer mübarek eşlerinden müsaade istemişti. Eğer hastalık sebebiyle kasme riâyet vazifesi yok olsaydı bu izni almaya gerek kalmazdı. "Bedâyi, Bahri Raik, Dürrül Muhtar." (7) Bir erkek iki eşini rızaları bulunmadıkça bir evin bir odasında beraber oturtamaz. Çünki bu halde koca, eşlerinin haklarını tamamiyle ifa etmiş olamaz. Fakat her ikisini bir hanenin kilitli, müstakil birer odasında oturtabilir. Ancak eşler eşraf kızlarından iseler, o takdirde onların hallerine uygun birer hanede iskân edilmeleri icabeder. Velhâsıl koca, eşlerinin yanlarında nöbetleşerek gecelemeye ve her biri hakkında aynı derecede ilgi göstermeye dinen mecburdur. Bu vazifeleri güzelce ifâ etmeyen bir koca ise eşinin talebi üzerine mahkemeye getirilerek bu vazifeleri ifaya mecbur tutulur. Bir hadisi şerifte:: Bir şahısın iki eşi olur da kasın hususunda bunlardan birine fazla meylederse, kıyamet günü vücudunun bir tarafı çarpık olarak haşrolunur. Ancak kalpten sevmek gibi gayri ihtiyarî olan manevî işlerde eşitlik temini mümkün olamayacağından bunu diğerlerine karşı açığa vurmadıkça bundan dolayı mes'ul olmaz. "Mebsüt, El ihtiyar, Reddül Mundar." Hülâsa'i kelâm: Müslümanlıkta birden çok kadınla evlenmenin caiz olması böyle bir kısım şartlara bağlıdır ki, bunlara riâyet edemeyenlerin birer eş ile yetinmeleri lâzımdır, aksi takdirde kendilerini mesuliyetten kurtaramazlar. § Birden çok kadınla evlenmenin tarihçesi: İslâm şeriatı, birden çok kadınla evlenme usulünü ilk tesis eden sistem değildir. Bilakis bütün semavî dinlerin kabul etmiş olduğu bu usulü, mübarek İslâm şeriatı sınırlamış ve bir takım şartlara bağlayarak islâh etmiş ve güçleştirmiştir. Geçmiş peygamberlerden birçoklarının müteaddit eşleri olduğu mukaddese kitaplarda yazılıdır. Bu usul, Ibraniler arasında birçok zaman devam etmiştir. Erkeklerin sayısına nisbetle kadınların sayıları daha çok olduğundan bu usule lüzum görmüşlerdi. Bilâhare beyti mukaddes Romalılar tarafından tahrib edilerek Museviler dünyanın her tarafına dağılmış, diğer kavimler ile karışmaya mecbur kalmış olduklarından o esnada içlerinden birçokları birden çok kadınla evlenmeyi terke başlamıştır. Nihayet dokuz yüz küsur sene önce (Vvorms) şehrinde akdedilen bir büyük ruhanî meclisde reis bulunan haham (Garson) tarafından çok kadınla evlenme, yasak edilmiştir. Fakat bu yasaklamaya rağmen Museviler arasında yürürlükte d sadece Roma kâ müteaddit kadınları nikâhı altında toplayanlar bulunmaktadır. Bu cümleden olarak Suriye havalisini Gerc.ek hıristIyanlıkta da bu usulün caiz olmadığına dâir bir nakil mevcut değildir. E;in bir tane olacağın kanunlarına uyularak fertler arasında çok kadınla evlenme usulü terkedilmiştir. Deki museviler arasında bu usul olduğu gibi a dâir İncil nüshalarında hiçbir açıklık yoktur. Âlâ müteaddit kadınları nikâhı altında t r. Gerçek hırist Iyanlıkt a da bu usulün (i ı kanunlarına uyularak fertler arasında ço Çok kadınla evlenme usulü cahiliye zamanında araplar arasında da geçerli idi. O zaman bir erkek istediği kadar kadınları nikâhı altında toplayabilirdi. Hattâ bu kadınlar kocanın adeta malları yerinde bulunup vefatından sonra varislerine intikal ederdi. Tefsiri Gazide yazılı olduğu üzere câhiliyet zamanında bir erkek vefat edince asebesinden bulunan bir şahıs bu ölen kimsenin eşi üzerine elbisesini atar ve "ben bunda daha çok hak sahibiyim" derdi. Sonra bu kadını dilerse evvelki mihriyle kendine nikahlar, dilerse başkasına kocaya verip mihrini kendisi alırdı, ve dilerse bu kadını kocasından miras olarak aldığı malları kendisine kurtuluş fidyesi olarak verinceye kadar başkası ile evlenmesine mâni olurdu, İslâm şeriatında bu zalimce hareket: 1 J^j** *-*L»J« âyeti celilesiyle yasaklanmıştır ki, "Ey müminler!. Bu kadınları veraset yolu ile sahiplenmeniz ve kendileri ile rızaları olmaksızın evlenmeniz size helâl olmaz" mealindedir. Hattâ bu cahilce mirasçılık adeti hâlâ Museviler arasında yürürlüktedir. Musevilerden bir erkek çocuksuz olarak vefat ederse onun eşi kardeşine intikal eder, kadın bununla evlenmeye mecburdur. Bunun onayını almadıkça başkası ile evlenemez. Evlenirse nikâhı ruhanî mahkeme tarafından feshedilir. Şayet hayatta bulunan kardeş bu kadını almaktan kaçınırsa kadın bu hakkı mahkemeye müracaatla dava edebilir. Yine kaçınırsa kadın, bu kayınbiraderi hakkında bazı hakaret ifade eden merasimde bulunduktan sonra başkasıyle evlenme hakkını kazanmış olur. Velhâsıl: İslâm şeriatı, bu gibi hikmete ve tabiata aykırı olan halleri yasaklamakla beraber bir erkeğin nikâhı altında adalete riâyet etmek şartiyle en fazla dört kadının toplanabileceğini caiz kılmıştır. Ümmetin fertlerinden bir erkek dört kadından fazlası hakkında adaleti temine muktedir olamayacağından artık onun hakkında dörtten fazlası şer'î cevaza uygun değildir. Dört büyük İmam ile İslâm âlemlerinin çoğunluğu bu konuda müttefiktirler. Hattâ eshabı kiramdan "Ibni Gaylan" nikâhı altındaki onbir kadınla beraber Islâmiyetle şereflendikleri zaman Peygamber efendimiz: "Ya Gaylan"i. Eşlerinden dördünü tercih ederek tut, diğerlerinden ayni." diye emir buyurmuşlar, o da o şekilde hareket etmiştir, İşte görülüyor ki, sırf hikmet olan İslâm şeriatı, geçmiş milletler arasında sınırsız olarak geçerli olan çok kadınla evlenme usulünü dörtte sınırlamış, onu da bir takım şartlar ile takyid buyurmuştur. Hattâ adalete riâyet edem iye ceğinden korkan bir müslüman için birden fazlasıyla evlenmek caiz görülmemiştir. Eşini üzmemek maksadiyle üzerine evlenmeyi terkeden bir müslümanın bu yüzden sevaba nail olacağı da düşünülebilir. BAŞLIKLAR: Nikâhın meşruiyyetindeki hikmet ve maslahat. Teaddüdi zevcatın mahtudiyyeti ve hikmeti meşruiyyeti. Teaddüdi zevcat hakkındaki itiraz ve cevaplar. Müteaddit zevcelere ait yapılacak muamele, kasme riayet. Teaddüdi zevcatın tarihçesi ve şer'iyyeti islâmiyenin bunu ıslâhı.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014