KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

46-AHKAF SURESI (35 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Ahkaf Suresi 26  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 46/26
46-AHKAF SURESI - 26. AYET    Mekke
وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -26
Ve le kad mekkennahüm fıma im mekkennaküm fıhi ve cealna lehüm sem´av ve ebzarav ve efideten fe ma ağna anhüm sem´uhüm ve la ebsaruhüm ve la efidetühüm min şey´in iz kanu yechadune bi ayatillahi ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun
46-Ahkaf Suresi 26. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Andolsun ki, onları öyle bir şeyde temkin etmiş idik ki, sizi onda temkin etmiş olmadık ve onlar için kulak ve gözler ve kalbler vermiştik. Fakat onlara ne işitmeleri ve ne gözleri ve ne de kalbleri bir şeyden fâidebahş olmadı. Çünkü Allah´ın âyetlerini inkâr ediyorlardı ve onları kendisiyle istihzâ eder oldukları şey kuşatıverdi.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: And olsun ki, onları öyle bir şeyde temkin etmiş idik ki, sizi onda temkin etmiş olmadık ve onlar için kulak ve gözler ve kalbler vermiştik. Fakat onlara ne işitmeleri ve ne gözleri ve ne de kalbleri bir şeyden -fâidebahş olmadı. Çünki Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı ve onları kendisiyle istihza eder oldukları şey kuşaüverdi.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu mübarek âyetler de Hâtemülmiirselîn Efendimizin zamanındaki münkirlere bir ders-i intibah olmak üzere onlardan daha kuvvetli, daha varlıklı olan Âd kavminin küfrleri yüzünden helak olduklarını, onlara maddî varlıklan nın bir fâidebahş olmadığını haber veriyor. Melcke-i Mükerreme'nin etrafındaki beldeler ahalisinden nice kimselerin de delâil-i kudretden müstefit olmayıp inJ kârları ve iftiraları yüzünden helak olmuş olduklarını ve o tapınmakta oldukları putlarından bir yardım görememiş olduklarını şöylece ihtar buyurmaktadır. (And olsun ki: Onları) o Âd kavmini (öyle bir şeyde temkin etmiş) yâni: Onları, büyükçe beden, çokça mal, uzunca ömür gibi hususlarda fazla bir kudrete, haşmete nail kılmış (idik ki, sizi) ey ehl-i Mekke!, (onda) O hususta onlar kadar1 (temkin etmiş olmadık) onlar öyle fazlaca kuvvetli, mekânetli oldukları hâlde kendilerini kahr-ı ilâhîye uğramaktan kurtaramadılar, artık onlar kadar varlıklı olmayanlar da küfrleri yüzünden kahr-ı ilâhîye mâruz kalamazlar mı?. Bunu' düşünmeli değil misiniz?, (ve onlar için) O helak olan kavim için (kulak ve gözler ve kalbler vermiştik) bu kuvvetleri güzelce istimal etmeli değil mi idiler? Bunları kendilerine ihsan buyuran Haalık-ı Kerîm'in varlığını, birliğini takdir ve tasdik etmeleri icâbetmez mi idi? (fakat onlara ne işitmeleri ve ne de gözleri ve ne de kalbleri bk şeyden fâidebahş olmadı) (Bu kuvvetleri güzelce istimal etmedikleri için bunlardan istifâde etmiş olmadılar. Bu kuvvetler, onlan başka-1 sına ihtiyaçtan müstağni kılmış olmadı (çünki, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyor- lardı) Cenab-ı Hak'kın Peygamberlerini, onların mucizelerini ve kendilerin teb- lig edilen dinî hükmleri kabul etmiyorlardı (ve) nihayet (onları kendisiyle istihza eder oldukları şey) o nüzulünü bitarikilistîhzâ istedikleri âzab-ı ilâhî nazil olup (kuşatıverdi) bütün varlıklarını ihata edip helake mâruz bıraktı. Artık maddî varlık bakımından o kavimlerden aşağı bulunan sonraki münkirler, öyle bir aza- bin kendilerini de kuşatabileceğini hiç düşünmezler mi?. Bu âyet-i celîle, büyük bir tehdidi havîdir. İşaret buyurulmuş oluyor ki: Maddî bir varlığa güvenerek maneviyattan mahrum kalmak asla doğru değildiri Bir insan, ne kadar muntazam hevas ve kuvaye, kuvvet ve servete sahip bulun- sa da bunlar ile tekemmül etmiş, hakikî istikbâlini temin etmiş olamaz. Bu fânî varlıklara mağrur olarak maneviyata, kemalât-ı ruhiyeye, saffet-i .vicdaniyeye karşı lakayt bulunması, kendisi için pek büyük bir kusurdur, en fecî bir mara zı ruhîden ibâretdir. Kıymet-i insaniyeyi mahveden bir denaetden ibarettir. BP naenaleyh hakikaten âkil, mütefekkir olan bir insan, nail olduğu kuvvetleri ve sâireyi güzelce istimal ederek hem dünyasını, hem de aMretini temine çalışır İşte bihakkın münevver olanlar, o gibi iüsanlardan ibarettir*

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014