KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

17-İSRA SURESI (111 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali İsra Suresi 15  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 17/15
17-İSRA SURESI - 15. AYET    Mekke
مَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا -15
Menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve la teziru vaziratüv vizra uhra ve ma künna müazzibıne hatt neb´ase rasula
17-İsra Suresi 15. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Kim doğru yola giderse ancak kendisi için doğru yola gitmiş olur ve her kim sapıtırsa ancak kendi aleyhine olarak sapıtmış bulunur. Ve bir günahkar kimse başkasının günahını yüklenmez ve Biz bir resûl gönderinceye kadar azap ediciler olmadık.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Kim doğru yola giderse ancak kendisi için doğru yola gitmiş olur ve her kim sapıtırsa ancak kendi aleyhine olarak sapıtmış bulunur. Ve bir günahkâr kimse başkasının günahını yüklenmez ve biz bir Resul gönderinceye kadar azap ediciler olmadık.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Artık herkes, kendi istikbalini düşünmeli değil midir?. (Kim) bu dünyada (doğru yola giderse) hidayet yolunu takibederse (kendi için doğru yola gitmiş olur) kendisi hidayete erer, selâmete kavuşur, bu doğru hareketinin sevabı, mükâfatı kendisine aittir. (Ve) bilakis (herkim sapıtırsa) hidayete eriştirecek yoldan ayrılırsa (ancak kendi aleyhine olarak sapıtmış bulunur) kendi ihtiyarım kötüye kullanmış, sapıklığa düşmüş, bu dinen yasak hareketinin cezası yalnız kendisine yönelmiş olur. (Ve bir günahkâr kimse, başkasının günahını yüklenmez) herkes kendi günahının cezasına ve sebebiyet verdiği herhangi bir günahın cezasına maruz kalır. Başkasının günahı haksız yere kendisine yükletilmez ve hiçbir kimse, başkasına gelecek olan cezayı üzerine alarak o kimseyi o cezadan kurtaramaz, haklarında ilâhî adalete aykırı bir muamele yapılmaz, herkesin hayrı ve şerri kendi boynuna bağlanmış olacaktır. Ve Cenab-ı Hak'kın inayeti Rabbaniyesine bakınız ki, şöyle buyuruyor: (Ve biz) insanlara (bir Resul gönderinceye kadar) onlara (azap ediciler olmadık) yani: Hiçbir kavime vaktiyle bir Peygamber göndermiş olmayınca onları küfürlerinden dolayı dünyada köklerini kazımak suretiyle azap etmedik, onları büsbütün mahv edip cezalandırmadık. Nuh Aleyhisselâm'ın kavmi gibi. § Bilinmektedir ki: Vaktiyle her ümmete bir Peygamber gönderilmiş, bilahara bütün ümmetlere de Son Peygamber Hz. Muhammed gönderilmiştir. Onun dînî kıyamete kadar bakidir, onun dininin bütün hükümleri doğu ve batıda yayılmıştır, onlara dair binlerce kitaplar yazılmıştır. Artık hiçbir millet, Islâmiyetten haberdar olamadık diye kendisini mazur sayamaz. Ancak fetret (ara) döneminde yaşamış, meselâ: Hazreti Isa ile Peygamber efendimiz arasında, öyle Peygambersiz geçmiş olan bir zamanda bulunmuş insanlar, ve yerkürenin medeniyetten mahrum yerlerinde yaşayıp İslâm dininin yayılmasından habersiz bulunan kimseler hakkında Eş'ariyye imamları ile Maturidiyye imamları arasında ihtilâf vardır. Şöyle ki: Eş'ariyye imamlarına göre onlar hiçbir şey ile mükellef değildirler, onlar İman etmemelerinden dolayı mesul olmazlar. Fakat Maturidiye imamlarına göre onlar, namaz, omç gibi ibadetlerle mükellef olmazlarsa da Allah'ın bir olduğunu bilip tasdik etmekle mükellef bulunurlar. Çünkü Allah Teâlâ'nın varlığına imân, yaratılışın gereğidir. Bunu idrâk için insanların sahip oldukları akılları kâfidir, her insanın temiz yaratılışı Allah'ın varlığına şahitlik eder. Bir insan nerede bulunursa bulunsun gözleri önünde parlayıp duran binlerce eşsiz eserler, bir Yüce Yaratıcının varlığını isbata yeter. Tefsiri Kebirde yazılı olduğu üzere insanlara kâinatın Yaratıcısının varlığını telkin etmek ve anlatmak bakımından akıl da bir nevi elçi demektir. Gerçekte akıl, bir ilâhî delildir, Peygamberlerin nübüvvet ve risaletini tasdik için de bu akla ihtiyaç vardır. Eğer akıl bu hususta yeterli olmasa idi, gösterdikleri mucizelere rağmen Peygamberleri de insanların tasdik ile mükellef olmamaları lâzım gelirdi. Velhâsıl: (Vema kurma muazzibin) âyeti kerimesiyle kaldırılan azaptan maksat, dünya azabıdır, veyahut bu azap etmeme hususu, aklen idrak edilmesi mümkün olmayan dinî hükümlerin uygulanmaması haline mahsustur. Yoksa aklen idrakî mümkün olan Allah'ı tanıma hususunda hiçbir kimse mazur değildir. § Maamafih bazı bilginlere göre fıtrat ehli denilen kimseler üç kısımdır: Birincisi fetret devrinde yaşadıkları halde akıl ve düşünceleriyle Allah'ın birliğini idrak edip tasdik edenlerdir. Bunlar cennet ehlidir. "Kus bin Saide" gibi. İkincisi: Cenab-ı Hak'ka ortak koşanlardır. Bunlar cehennem ehlidirler. "Amr Bin Lühay" gibi. Bunlar bir mabuda ihtiyaç olduğunu demek ki, akıllariyle hissetmiş oluyorlar da, o halde öyle kendileri gibi mahlûk, âciz putların, kimselerin mabudluk şerefine sahip olamayacağını anlamalı değil midirler?. Bunlar bütün mahlûkatın üstünde varlık sahibi bulunan bir Yüce Yaratıcının varlığına aklen delil getirmekle mükelleftirler. Böyle bir delili getirmedikleri için elbetteki, ahirette azap göreceklerdir. Üçüncüsü de: Fetret zamanında gaflet üzere yaşayıp ilahlık fikrinden kopmuş olan hiçbir şeyi mabut kabul etmeyen kimselerdir. İşte ihtilâf bu kısım hakkındadır.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014