KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

24-NUR SURESI (64 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Nur Suresi 11  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 24/11
24-NUR SURESI - 11. AYET    Medine
إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ ۚ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ ۖ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ ۚ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ ۚ وَالَّذِي تَوَلَّىٰ كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ -11
İnnellezıne cau bil ifki usbetüm minküm la tahsebuhü şerral leküm bel hüve hayrul leküm li küllimriim minhüm mektesebe minel ism vellezı tevella kibrahu minhüm lehu azabün azıym
24-Nur Suresi 11. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Muhakkak o kimseler ki, iftira ile geliverdiler, sizden bir zümredirler. Onu sizin için bir şer sanmayın, belki o sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye de günahtan kazandığı şey vardır. Onlardan o kimse ki, onun büyüğünü deruhte etmiştir, onun için de pek büyük bir azap vardır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Muhakkak o kimseler ki, iftira ile geliverdiler, sizden bir zümredirler. Onu sizin için bir şer saymayın, belki o sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye de günahtan kazandığı şey vardır. Onlardan o kimse ki, onun büyüğünü üstlenmiştir, onun için de pek büyük bir azap vardır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu mübarek âyetler, münafıklar tarafından iftiraya uğrayan bir temiz yaratılışın iffet ve yüceliğini beyan ile kendisine teselli verici olmaktadır. Bu iftirayı duyan müslümanların bunu reddederek bunun aksine nasıl bir vaziyette, nasıl güzel bir kanaatta bulunmaları gereğini bildiriyor. Bu iftiralarını dört şahit ile isbat edemiyecek olan iftiracıların da Allah'ın kahrına uğrayacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey yüce Resul!. (Muhakkak o kimseler ki,) o kısmen münafık ve kısmen güzelce düşünmeyen şahıslar ki, (iftira ile geliverdiler) yani: Doğruluktan çok uzak olup "Ifk" denilen bir yalanı söyleyerek etrafa yaymak istediler, en iffetli, temiz yaratılışa sahip, melek özelliğinde bir müslümanların annesi hakkındaki bir iftirayı, aralarında söylemek gaflet ve cehaletinde bulundular, onlar (sizden bir zümredirler) aranızda bulunan bir taifedir, o iftiranın yapılmasına sebebiyet veren onlar olmuştur. Bununla beraber ey yüce Peygamber!, (onu) o iftirayı (sizin için bir şey sanmayın) öyle gerçeğe aykırı bir isnat, sizin için haddizatında bir fitne değildir, onu hiçbir mümin tasdik etmez, (belki o sizin için bir hayırdır) o yüzden sevaba nail olmuş olursunuz, bu husustaki âyetlerle sizlerin temizliğinizi, kadrinizin yüceliğini göstermiş olacaktır, (onlardan) o iftirayı yapan ve etrafa yayan (her kişiye de günahtan kazandığı şev vardır) onlar bu iftira ile meşgul oldukları nisbette günaha girmiş, azabı hak etmiş bulunacaklardır. Bu azabı dünyada da kazf haddi cezası şeklinde göreceklerdir, (onlardan) o iftirada bulunan taifeden (o kimse ki, onun) o iftiranın (büyüğünü üstlenmiştir.) o iftirayı ilk evvel kendisi çıkarmış, Hz. Peygambere düşmanlığından dolayı insanlar arasında o yaymaya çalışmıştır, (onun için de pek büyük bir azap vardır) bu şahıs ise münafıklardan olan Abdullah Ibni Ubeyyi'dir. Evet.. Bu şahıs, ahiret azabını hak etmiştir. Dünyada da kazf haddine uğramış, şahitliğe ehliyetten mahrum kalmış, münafıklık ile şöhret bulmuştur. "Bu iftira kıssası da bu suredeki beşinci hükmü göstermektedir. Şöyle ki: Bu mübarek âyetlerin iniş sebebine dair bazı tefsirlerde genişçe bilgi vardır. Özeti şöyledir: Resûl-i Ekrem Sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri bir sefere çıkınca muhterem eşleri arasında kur'a çeker, hangisinin adına isabet ederse onu beraberine alır götürürdü. Hicretin altıncı senesi "Beni Mustalik" seferinde Hz. Aişei Sıdıka validemizi saadet yanlarına alarak sefere çıkmıştı. Medine-i Münevvere've dönüş başlarında beraberindeki kuvvetler ile bir sahada akşamlamışlar, sonra yollarına devam edilmesi için emir etmiş, yine yollarını takibe başlamışlardı. Bu esnada ise Hz. Aişe, tuvalet ihtiyacını gidermek için o kafileden uzakça bir yere çekilmişti, bununla beraber de neceften yapılmış gerdanını mübarek boynundan düşmüş olduğunu anlayarak onu da aramakla meşgul bulunmuştu. Kendisi ise pek zayıf bir genç bulunduğundan devesindeki şutufun içinde zannedilmişti. Kafileden uzaklaşmış olduğu bilinmeyerek yola devam edilmişti. Hz. Aişe, kafilenin bulunduğu yere dönünce kafilenin gitmiş olduğunu görmüş, kendisini elbette arayıp bulacaklardır diye beklemiş, bir aralıkta uykuya dalmıştı. Böyle seferber olan kafilelerde bir âdet var idi ki, kafile yoluna devama başlayınca görevlendirilmiş olan bir kimse o kafilenin konmuş olduğu yerde dolaşır, bir şey unutulup unutulmadığını araştırırdı. Bu kafilede de bu vazifeye Sefvan Ibnilmüettelisselem'i görevlendirmiş bulunuyordu. Bu zat, kafile mahallini dolaşırken Hz. Ayşe'ye tesadüf etmiş, hemen onu kendi devesine bindirmiş, ikinci bir konaklama yerinde kafileye yetişmişlerdi. İşte bu iki mübarek zatın böyle sonradan gelip kafileye kavuştuklarını gören münafıkların reislerinden Abdullah Ibni Ubey, yaratı 11 ş ı ndaki adiliği göstererek o tertemiz, üstün ahlâki vasıflara sahip iki zat hakkında kötü zanda bulunarak iftiraya başlamış, etrafında bulunanlar da öyle haince, münafıkça haber yaymaya cür'et göstermişlerdi. Onun o gerçek dışı, düşmanca lakırdısından dolayı bazı saf müminler de fae, Mistah, Hemne binti Cehş bu cümledendir. Halbuki, Hz. Aişe'nin temizliği, yaratı 11 ş ı ndaki yüceliği pek açık bulunuyordu, fevkalade tesettüre riayet etmiş yolda Sefvan ile konuşmakta bile bulunmamıştı. Sefvan ise ashab-ı kirnamın pek hayırlılarından idi, Peygamberimizin bütün savaşlarında bulunmuştu. Bu muhterem zat, Hz. Ömer'in halifeliği zamanında hicretin (19)uncu senesinde 'Ermeniyye' savaşında şehit olmuştur. Radiyallahü anh. Aişei Sıddıka validemiz, o münafıkların o kötü dedikodularından haberdar değildi. Bu seferden dönünce bir ay kadar hasta kalmıştı. Bu müddet içinde Resûl-i Ekrem'in üzüntülü yaşadığını görüyor, sebebini anlamıyarak pek üzülüyordu. Bir ay sonra iyileşince münafıkların dırıltılarından haberdar olmuş, üzüntüsünden dolayı tekrar hastalanmıştı, Cenab-ı Hak'ka sığınarak iffet ve temizliği hakkında Allah tarafından bir aklamanın olmasına dua etmekte bulunmuştu. Bu düşmanca dedikodunun yayılması üzerine yüce Peygamber Efendimiz, saadet mescidinde bir hutbe okuyarak buyurmuştu ki: Ey müslümanlar topluluğu!. Benim ehli beytim hakkındaki ezası, bana yetişmiş olan bir heriften dolayı bana kim teselli verici olabilir?. Allah'a yemin ederim ben ailem hakkındaki hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Haz ret i Aişe ise: "Allah benim günahsız olduğumu bilir, ben bir şey demem, ben bir salih kul olan Hz. Yusuf'un pederi gibi (artık (bana düşeni hakkıyla sabretmektir.) Anlattığınız karşısında yardır edecek olan ancak Allah'tır. (Yusuf Sûresi, 18) derim diyerek Cenab-ı Haktan yardım dileğinde bulunuyordu. Derken yüce Peygamberimize ilâhi vahy inmeye başladı. Hz. Aişe'nin temizliği, kendisine isnat edilen şeyden uzak olduğu Allah tarafından bildirilmiş, oldu. Resûl-i Ekrem de ıztırap içinde bulunan hakiki müminler ve özellikle Hz. Aişe'yi ve muhterem pederi Ebu Bekri Sıddık'ı müjdeleyerek onların kalplerindeki ıztıraba son verilmiş oldu. Aişe sıddıka validemiz de: Ben kimseye değil, yalnız Allah Teâlâ'ya hamd ederim demiştir. Radiyallahü an hu ma. "Usbe" ondan kırka kadar olan bir cemaat, bir güruh demektir.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014